Twitter loves open source.
- Twitter, açık kaynağı sever.
Tatoeba is open source.
- Tatoeba açık kaynaklıdır.
I can barely keep my eyes open.
- Zar zor gözlerimi açık tutabiliyorum.
You must speak clearly in company.
- Şirkette açıkça konuşmalısın.
You had better talk as clearly as you can.
- Elinden geldiğince açık konuşsan iyi olur.
He expressed himself clearly.
- O, kendini açıkça ifade etti.
Tom expressed himself clearly.
- Tom kendini açıkça ifade etti.
It is definite that he will go to America.
- Onun Amerika'ya gideceği açık.
It's obvious he's wrong.
- Onun hatalı olduğu açıktır.
Logic is obviously your strong point.
- Mantık açıkça senin güçlü noktandır.
When we awoke, we were adrift on the open sea.
- Uyandığımız zaman, açık denizde akıntıya kapılıp sürükleniyorduk.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
He confessed his crime frankly.
- Suçunu çok açık bir şekilde itiraf etti.
Here everything is forbidden that isn't expressly permitted.
- Burada açıkça izin verilmeyen her şey yasaktır.
During clear weather, the coast of Estonia is visible from Helsinki.
- Açık havada, Estonya kıyısı Helsinki'den görülebilir.
The front door was wide open.
- Ön kapı sonuna kadar açıktı.
The window was wide open.
- Pencere tamamen açıktı.
He explained at length what had been decided.
- O, neye karar verildiğini uzun uzadıya açıkladı.
We've decided to paint the walls light blue.
- Duvarları açık maviye boyamaya karar verdik.
He declared himself leader publicly.
- O, açık olarak kendini lider ilan etti.
Tom has been declared brain dead.
- Tom'un beyin ölümü açıklandı.
It was apparent that he did not understand what I had said.
- Söylediğimi anlamadığı açıktı.
It is apparent that he will win the election.
- Onun seçimi kazanacağı açık.
Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını açıkladı.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçiririz.
The company incurred a deficit of $400 million during the first quarter.
- Şirket ilk çeyrekte 400 milyon dolar açık verdi.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
Tom announced his candidacy for class president.
- Tom sınıf başkanlığı için adaylığını açıkladı.
He officially announced his candidacy.
- O resmen adaylığını açıkladı.
Let me make myself crystal clear.
- Kendimi açık seçik ifade etmeme izin verin.
I don't like it when mathematicians who know much more than I do can't express themselves explicitly.
- Benim bildiğimden çok daha fazla bilen matematikçiler kendilerini açıkça ifade edemedikleri zaman bundan hoşlanmam.
Tom explicitly told Mary not to do that.
- Tom açıkça Mary'ye bunu yapmamasını söyledi.
She has a fair skin and hair.
- Onun açık renkli bir cilt ve saçı vardır.
She has a fair complexion.
- Onun açık bir teni vardır.
At daytime, we see the clear sun, and at nighttime we see the pale moon and the beautiful stars.
- Gündüzleri açık bir güneş görürüz, ve geceleri solgun bir ay ve güzel yıldızları görürüz.
The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
- Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
Your detailed explanation of the situation has let me see the light.
- Durumla ilgili ayrıntılı açıklaman benim anlamamı sağladı.
We had Tom paint the fence light green.
- Çiti Tom'a açık yeşile boyattık.
It is plain that you have done this before.
- Bunu daha önce yaptığın açık.
It's quite plain that you haven't been paying attention.
- Dikkat etmediğin oldukça açık.
The door was wide open.
- Kapı sonuna kadar açıktı.
The front door was wide open.
- Ön kapı sonuna kadar açıktı.
The store also opens at night.
- Mağaza gece de açıktır.
Instead of preparing a dinner by candlelight, she put her boyfriend up for auction on eBay.
- Mum ışığı yanında akşam yemeği hazırlama yerine o, eBay'da açık artırma için erkek arkadaşını satışa sundu.
One of his paintings fetched more than a million dollars at auction.
- Onun tablolarından biri, açık artırmada bir milyon dolardan daha fazla getirdi.
He is an extremely frank person.
- O, oldukça açık sözlü bir kişidir.
Tom was quite frank about it.
- Tom o konuda çok açık sözlüydü.
Eventually, bleachers will be added.
- Sonunda açık tribün eklenecek.
Eventually, bleachers will be added.
- Sonunda açık tribün eklenecek.
Tom wasn't very forthcoming about what happened with Mary.
- Tom Mary ile ilgili ne olduğu hakkında çok açık sözlü değildi.
Tom is extremely outspoken.
- Tom son derece açık sözlü.
Tom is very outspoken, isn't he?
- Tom çok açık sözlü, değil mi?
Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
People who regularly work in the open air do not suffer from sleeplessness.
- Düzenli olarak açık havada çalışan kişiler uykusuzluk sıkıntısı çekmezler.
We had a good time in the open air.
- Açık havada iyi zaman geçirdik.
Generally speaking, children like to play outdoors.
- Genelde çocuklar açık havada oynamayı sever.
I loved being outdoors when I was younger.
- Gençken açık havada olmayı severdim.
In the summer, we enjoy outdoor sports.
- Yazın, açık hava sporlarını severiz.
Rugby is an outdoor game.
- Ragbi bir açık hava oyunudur.
We had a party in the open.
- Bizim açık havada bir partimiz vardı.
Open-air markets sell food grown on local farms.
- Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.
Fresh produce is sold at an open-air market.
- Açık hava marketinde taze ürün satılmaktadır.
The open-air concert was cancelled because of the rain.
- Açık hava konseri yağmur yüzünden iptal oldu.
We woke up early to catch up buffet meal at Hotel Vicenza.
Mrs. Ana explains the sixth test.
- Bayan Ana altıncı testi açıklar.
One explains the other.
- Biri diğerini açıklar.
Breakfast is a smorgasbord.
- Sabah kahvaltısı iskandinav usulü açık büfedir.
We had a good time in the open air.
- Açık havada iyi zaman geçirdik.
We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçiririz.
After rain comes fair weather.
- Yağmurdan sonra açık hava gelir.