ateşli

listen to the pronunciation of ateşli
التركية - الإنجليزية
armed
fervent
fevered
fiery

We had a fiery debate in this respect. - Bu hususta ateşli bir tartışma yaşadık.

I recognized her by her fiery red hair. - Onu ateşli kırmızı saçlarından tanıdım.

ardent

He is an ardent music lover. - O ateşli bir müzik aşığıdır.

Mark is an ardent football fan. - Mark ateşli bir futbol taraftarıdır

hot

Aren't you a little hot? - Biraz ateşli değil misin?

Tom told Mary that he was hot. - Tom Mary'ye ateşli olduğunu söyledi.

febrile
feverish

The patient is feverish this afternoon. - Hasta bu öğleden sonra ateşli.

I feel a bit feverish tonight. - Bu gece biraz ateşli hissediyorum.

passionate
fierce

The author is a fierce critic of American foreign policy. - Yazar, Amerikan dış politikasının ateşli bir eleştirmenidir.

burning
enthusiastic
hectic
gut
fiery; feverish; ardent, fervent, hot-blooded, torrid
eager
perfervid
het up
vivacious, fervent
skittish
mettled
racy
flaming
in a glow
flamboyant
mettlesome
sulphurous
feverish, having a fever
aglow
red hot
impassioned
{s} torrid
mettle
fervid
(deyim) hot blood
on fire
quick
firefly
ablaze
heated

Tom and Mary were in the middle of a heated argument when John walked into the room. - John odaya girdiğinde Tom ve Marry ateşli bir tartışmanın ortasındaydı.

Tom had a heated argument with Mary. - Tom'un Mary ile ateşli bir tartışması vardı.

high spirited
intense
igneous
gaiiant
{s} sultry
amatory
sulfurous
redhot
vibrant
{s} zealous
{s} vehement
spirited
expansive
ateş
fever

They took him to the hospital for his fever. - Ateşi için onu hastaneye götürdüler.

I have a cough and a little fever. - Benim öksürüğüm ve biraz ateşim var.

Ateş
(isim) Fire

Where there's smoke there's fire. - Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

Animals are afraid of fire. - Hayvanlar ateşten korkar.

ateşli olarak
hot
ateşli taraftar
enthusiast
ateşli aşk
ardent love
ateşli din propagandacısı
hot gospeler
ateşli hayran
an ardent admirer
ateşli konuşma yapma
tub-thumping
ateşli konuşmacı
tub-thumper
ateşli olma
feverishness
ateşli silah
firearm

Dan is a firearms expert. - Dan bir ateşli silah uzmanıdır.

There are few legal constraints on the sale of firearms in the U.S. - ABD'de ateşli silah satışı üzerine birkaç yasal sınırlama vardır.

ateşli silah
shooting iron
ateşli silah kullanmak
(Hukuk) use of firearms
ateşli silah taşımak
(Hukuk) carrying firearms
ateşli silahlar
(Hukuk) firearms

A country cannot truly be considered free if it does not allow its citizens to own firearms. - Bir ülke, vatandaşlarının ateşli silahlara sahip olmasına izin vermezse gerçekten özgür olarak kabul edilemez.

Sami and Layla shared a passion for firearms. - Sami ve Leyla ateşli silahlar için olan bir tutkuyu paylaşıyorlardı.

ateşli silahların bulundurulması
(Hukuk) possession of firearms, possession of a firearm
ateşli taraftar
votary
ateş
fire; fever, temperature; ardour, zeal, fervour; gunfire, discharge; light
ateş
{i} temperature

I have a high temperature. - Benim yüksek ateşim var.

I took my temperature every six hours. - Her altı saatte ateşimi ölçtüm.

ateş
light

Give me a light for my cigarette. - Sigaram için bana bir ateş ver.

Have you got a cigarette and a light? - Sigaran ve ateşin var mı?

ateş
fervor
ateş
shoot

Tom didn't have the guts to shoot Mary. - Tom'un Mary'ye ateş edecek cesareti yoktu.

A group of militia saw him and began shooting. - Bir grup milis onu gördü ve ateş açmaya başladı.

ateş
shooting

The man suddenly started shooting his gun. - Adam aniden silahını ateşlemeye başladı.

Tom started shooting. - Tom ateş etmeye başladı.

ateş
element

Our body was formed out of four elements: earth, fire, water, and air. - Bizim bedenimiz dört elementten oluşur: toprak, ateş, su ve hava.

Aristotle believed that everything on Earth was made from four elements: earth, air, fire and water. - Aristoteles dünyadaki her şeyin dört elementten yapılmış olduğuna inanıyordu: toprak, hava, ateş ve su.

ateş
blaze
ateş
ardour
ateş
flame

The car turned over and burst into flames. - Araba devrildi ve ateş aldı.

A small spark often ignites a big flame. - Küçük bir kıvılcım sık sık büyük bir alevi ateşler.

ateş
glow

You could see the glow of the fire for miles. - Ateşin parıltısını millerce görebildiniz.

A bright fire was glowing in the old-fashioned Waterloo stove. - Eski moda Waterloo sobasında parlak bir ateş parlıyordu.

ateş
gunfire

The gunfire was getting worse, so we ran down to our cellar. - Silah ateşi kötüleşiyordu bu yüzden aşağıya mahzene koştuk.

They were exposed to the enemy's gunfire. - Düşmanın ateşine maruz bırakıldılar.

ateş
fervency
Alkol, Tütün ve Ateşli Silahlar Bürosu
(Askeri) Bureau of Alcohol, Tobacco, and Firearms
Ateş
(Tıp) ignis
Ateş
(Diş Hekimliği) pyrexia fever
ateş
(Askeriye) Fire!
ateş
danger; catastrophe
ateş
blaze; heat
ateş
a light (for a cigarette)
ateş
gunfire; artillery fire
ateş
pyro
ateş
zeal, ardor, fervor, vehemence
ateş
fever, temperature
ateş
temperature; mettle
ateş
flush

Do you have a fever? You look flushed. - Ateşin var mı? Kızarmış görünüyorsun.

ateş
vivacity, exuberance
ateş
{i} heat

Tom had a heated argument with Mary. - Tom'un Mary ile ateşli bir tartışması vardı.

Tom and Mary were in the middle of a heated argument when John walked into the room. - John odaya girdiğinde Tom ve Marry ateşli bir tartışmanın ortasındaydı.

ateş
ardor
ateş
{i} discharge
ateş
pyrexia
ateş
{i} mettle
eklem ağrılı ateşli bulaşıcı hastalık
dengue
seri ateşli
quick firing
seri ateşli
quick fire
ufak seri ateşli top
pom pom
التركية - التركية
Heyecanlı, coşkulu: "Arkadaşım ateşli bir Rumeli delikanlısı idi."- F. R. Atay
Cinsel istekleri güçlü olan
Coşkun, coşturucu, coşkulu
Ateşi olan
(Adlar, İsimler) suzan
fuoco
con
ateşli ateşli
Yoğun ve heyecanlı bir biçimde, hararetli hararetli
ateşli silah
Patlayıcı madde aracı ile mermi atan top, tüfek gibi silâh
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hayvanın çevik, hareketli ve oynak olması
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Yangın
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Harb, savaş.Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek büyük bir unsurdur. Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlayarak her tarafa dalbudak salıp gelen şu şecere-i nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında, yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır. Evet, toprağın iç
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Gözyaşı
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hiddet, gazab, şiddet
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hastalık
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Kızgınlık, hararet
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) f. Odun vs. gibi maddelerin yanmasından hasıl olan hâl. Od, nâr
Ateş
od
Ateş
hov
Ateş
(Osmanlı Dönemi) SAM
Ateş
cız
Ateş
kor
Ateş
zer
Ateş
(Hukuk) NAR
ateş
Kırmızı, alev renginde olan. Öfke, hırs, hınç: "Fırlayıp ayağa kalkmış, bir duvara yaslanarak ateş fışkıran gözlerle onu seyre başlamıştı."- T. Buğra
ateş
Evlat acısı bu ..."- H. R. Gürpınar
ateş
Tutuşmuş olan cisim
ateş
Büyük üzüntü, acı: "İçimin ateşi hiç küllenmedi
ateş
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od
ateş
Patlayıcı silahların atılması
ateş
Kırmızı, alev renginde olan
ateş
Coşkunluk
ateş
Vücut ısısı: "Ateşi kırktan aşağıya düşmezdi."- S. F. Abasıyanık
ateş
Coşkunluk: "Nejat Efendinin çalışında Peregrini'nin ihtirası, ateşi yoktu."- H. E. Adıvar
ateş
Öfke, hırs, hınç
ateş
Tehlike, felaket
ateş
Isıtma veya pişirme için kullanılan yer veya araç
ateş
Büyük üzüntü, acı
ateş
Seneler geçtikçe daha alevleniyor
ateş
Vücut ısısı
ateş
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr
ateş
(Osmanlı Dönemi) nâr
ateşli
المفضلات