That's privileged information.
- Bu ayrıcalıklı bilgi.
Sami enjoyed a privileged life in Egypt.
- Sami, Mısır'da ayrıcalıklı bir hayatın keyfini sürdü.
It's a privilege to meet you.
- Sizinle tanışmak bir ayrıcalık.
A right without a duty is a privilege.
- Ödevsiz hak, ayrıcalıktır.
This credit card entitles us to certain privileges.
- Bu kredi kartı, bize belirli ayrıcalıklar sağladı.
Rank has its privileges.
- Rütbenin ayrıcalıkları var.