ilgisiz

listen to the pronunciation of ilgisiz
التركية - الإنجليزية
irrelevant

Your opinion continues to be irrelevant. - Fikriniz ilgisiz olmaya devam ediyor.

What you think is irrelevant. - Düşündüğün şey ilgisiz.

uninterested

Tom looks uninterested. - Tom ilgisiz görünüyor.

She seemed uninterested in our problems, so we stopped asking her for help. - O bizim sorunlara ilgisiz görünüyordu, bu yüzden ondan yardım istemeyi durdurduk.

careless

The actions she took were too careless, and she was left defenseless. - Onun açtığı davalar çok ilgisiz ve o savunmasız bırakıldı.

disinterested

A disinterested third party resolved the dispute. - Bir ilgisiz üçüncü taraf anlaşmazlığı çözdü.

Tom had a bored, disinterested look on his face. - Tom'un yüzünde bıkkın, ilgisiz bir görünüş vardı.

indifferent

He is quite indifferent to money. - O, para için oldukça ilgisiz.

According to a survey, three in five people today are indifferent to foreign affairs. - Bir ankete göre, insanların beşte üçü uluslararası konulara ilgisiz.

unconcerned

Tom seemed unconcerned. - Tom ilgisiz görünüyordu.

Tom said that he was unconcerned. - Tom ilgisiz olduğunu söyledi.

apathetic
negligent
lackadaisically
unenthusiastic
disinterest

A disinterested third party resolved the dispute. - Bir ilgisiz üçüncü taraf anlaşmazlığı çözdü.

Tom had a bored, disinterested look on his face. - Tom'un yüzünde bıkkın, ilgisiz bir görünüş vardı.

phlegmatic
(Dilbilim) no bearing on
unbothered

Tom seems unbothered. - Tom ilgisiz görünüyor.

Tom seemed unbothered. - Tom ilgisiz görünüyordu.

cool
tepid
irrelative
lax
clinical
(Konuşma Dili) neither here nor there
phlegmatical
superior
unallied
casual
bloodless
lackadaisic
distant
derelict
unconnected
inapprehensive
impertinent
uninterested, apathetic, indifferent
complacent

We'll never be complacent. - Asla ilgisiz olmayacağız.

If you knew what I knew, you wouldn't be so complacent. - Eğer benim bildiğimi bilseydin bu kadar ilgisiz olmazdın.

oblivious
insouciant
listless
incurious
insensible
nonchalant
standoffish
unrelated

These two things are completely unrelated. - Bu iki şey tamamen ilgisiz.

These two problems appear unrelated. - Bu iki sorun ilgisiz görünüyor.

indifferent, disinterested, absent, lukewarm, aloof, apathetic, casual; irrelevant, unconnected
lukewarm
aloof
(Hukuk) irrelevance
apathetical
lackadaisical
absent
oblivious to
irrevelant
{s} unobliging
does not apply
aloofly
pococurante
ilgi
attention

Tom always wants to be the center of attention. - Tom her zaman ilgi odağı olmak ister.

Tom and Mary don't have much time to talk together. Their children are always demanding their attention. - Tom ve Mary'nin birlikte konuşmak için çok zamanı yok. Onların çocukları, her zaman onların ilgisini istiyorlar.

ilgi
{i} relevance

Objection. This certainly has no relevance. All objections have been waived till the trial. - İtiraz ediyorum. Bunun kesinlikle hiç bir ilgisi yok. Bütün itirazlar duruşmaya kadar ertelenmiştir.

Relevance is a key element in communication. - İlgi, iletişimde anahtar bir unsurdur.

ilgi
{i} relevancy
ilgi
interest

He has no interest in politics. - Onun politikaya ilgisi yok.

I had an interesting conversation with my neighbor. - Komşumla ilginç bir muhabbet ettim.

ilgi
concern

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

This does not concern you at all. - Bu seni hiç ilgilendirmez.

ilgisiz kalma
(Ticaret) disregarding
ilgisiz olmak
be uninterested
ilgisiz olmak
be unconcerned
ilgisiz, bağlantısız, işlemez
disinterested, disconnected, does not work
ilgisiz bir halde
nonchalantly
ilgisiz bir şekilde
standoffishly
ilgisiz bir şekilde
aloofly
ilgisiz bir şekilde
unrelatedly
ilgisiz kalmak
(deyim) not turn a hair
ilgisiz kişi
laodicean
ilgisiz olma hali
dismissiveness
ilgisiz olmak
be far out
ilgisiz sonuç
non sequitur
ilgi
care

You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great. - Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.

Who will take care of the baby? - Bebekle kim ilgilenecek?

ilgi
{i} thought

Tom never told me he was having suicidal thoughts. - Tom bana intiharla ilgili düşüncelere sahip olduğunu asla söylemedi.

I thought you might be interested in this. - Bununla ilgilenebileceğini düşündüm.

ilgi
relevant

The content of his speech is not relevant to the subject. - Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.

I thought his opinion was relevant. - Onun fikrinin konu ile ilgili olduğunu düşünmüştüm.

ilgi
interesse
ilgi
concerns

This directly concerns him. - Bu doğrudan onu ilgilendiriyor.

What I have to say concerns everyone here. - Söylemek zorunda olduğum şey, buradaki herkesi ilgilendirir.

ilgi
connecting link
ilgi
countenance
ilgi
pertinence
ilgi
solicitude
ilgi
bug
ilgi
involvement

Tom denied any involvement in the killing. - Tom cinayetle herhangi bir ilgisi olduğunu yalanladı.

ilgi
rapport
ilgi
relationship

Tom isn't interested in a relationship. - Tom bir ilişkiyle ilgilenmiyor.

If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business. - İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.

ilgi
liking
İlgi
ınterest

I found this book very interesting. - Bu kitabı çok ilginç buldum.

He has no interest in politics. - Onun politikaya ilgisi yok.

ahlâk ile ilgisiz
amoral
dava ile ilgisiz iddia
surplusage
ilgi
relation

My relationship with Tom is none of your business. - Tom'la ilişkim seni ilgilendirmez.

If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business. - İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.

ilgi
attachment
ilgi
reference

I copied down several useful references on gardening. - Bahçecilikle ilgili birkaç faydalı referansı kopyaladım.

I apologize that I'm not able to give a better reference to this work. - Bu işle ilgili daha iyi bir referans veremeyeceğim için özür dilerim.

ilgi
relation, connection, bearing; concern, interest; care, attention; affinity
ilgi
bearing
ilgi
connexion
ilgi
affinity
ilgi
chem. affinity
ilgi
curiosity
ilgi
connection

Two men have been arrested in connection with Tom's murder. - Tom'un öldürülmesiyle ilgili olarak iki adam tutuklandı.

I have no connection the matter. - Konuyla hiçbir ilgim yok.

ilgi
respect

With respect to financial matters, Mr. Jones knows more than anyone else in the company. - Mali konularla ilgili olarak, Bay Jones şirketteki başka birinden daha çok bilir.

With respect to these letters, I think the best thing is to burn them. - Bu mektuplarla ilgili olarak, sanırım en iyi şey onları yakmaktır.

ilgi
relation, connection; relevance
ilgi
regard

The family had grave doubts regarding the explanation it received from the army. - Ailenin ordudan alınan açıklama ile ilgili ciddi şüpheleri vardı.

Hey! This is not the right place. You should contact the actual national coach for information regarding this. - Hey! Bu doğru yer değil. Sen bununla ilgili bilgi için gerçek milli takım antrenörüyle temas kurmalısın.

ilgi
interest, concern
ilgi
relativeness
ilgi
sympathy
ilgi
sympathies
ilgi
tieup
ilgi
relatedness
konuyla ilgisiz
beside the point
konuyla ilgisiz
off the point
politika ile ilgisiz
unpolitical
التركية - التركية
İlgisi olmayan veya ilgilenmeyen, kayıtsız, aldırmaz, alakasız, lakayıt, bigâne
ilgi
Kimyasal şartlar eş veya birbirine çok yakın olduğunda ögelerin birbirleriyle birleşmede gösterdiği seçicilik
ilgi
Dikkati öncelikle belirli bir şey üzerinde toplama eğilimi
ilgi
İki şey arasında bulunan herhangi bir bağlılık, ilişki, alaka, taalluk
ilgi
Alaka

Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir. - Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.

Bir web sitenin gördüğü alaka onun muhtevasına bağlıdır. - Bir web sitenin gördüğü ilgi onun içeriğine bağlıdır.

ilgi
Belirli bir olay veya etkinliğe yakınlık duyma, ondan hoşlanma ve ona öncelik tanıma
İlgi
nazarıdikkat
İlgi
alaka

Bir web sitenin gördüğü alaka onun muhtevasına bağlıdır. - Bir web sitenin gördüğü ilgi onun içeriğine bağlıdır.

Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir. - Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.

İlgisiz
(Hukuk) BİGANE