başkalaştırma

listen to the pronunciation of başkalaştırma
Türkçe - İngilizce
(Ticaret) alteration
The act of altering or making different

alteration, though it be from worse to better, hath in it inconveniences….

An alteration is a change in or to something. Making some simple alterations to your diet will make you feel fitter = change
{n} a change made, the act of changing
change or modification
The alteration of something is the process of changing it. Her jacket was at the boutique waiting for alteration. a small change that makes someone or something slightly different, or the process of this change alteration to
The state of being altered; a change made in the form or nature of a thing; changed condition
{i} modification, change; correction, adjustment
the act of making something different as e
the size of a garment
başka
else

A stranger tapped me on the shoulder from behind. He must have mistaken me for someone else. - Bir yabancı omzuma arkadan dokundu. Beni başka birisiyle karıştırmış olmalı.

Nobody else got hurt. - Başka hiç kimse yaralanmadı.

başka
different

Am I that much different from everyone else? - Ben başka herkesten o kadar farklı mıyım?

I would do it in a different way than you did. - Senin yaptığından başka türlü yapardım.

başka
another

Show me another camera. - Bana başka bir kamera göster.

Another ten minutes' walk brought us to the shore. - On dakikalık bir başka yürüyüş bizi kıyıya getirdi.

başka
other

Everyone has the right to own property alone as well as in association with others. - Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.

When you talk to others, you're doing it with your arms crossed. - Başkalarıyla konuşurken, kollarınız çaprazlama bağlı şekilde onu yapıyorsunuz.

başka
otherwise

I thought it was a good book, but Jim thought otherwise. - Ben onun iyi bir kitap olduğunu düşünmüştüm fakat Jim başka türlü düşündü.

Now that I am a teacher, I think otherwise. - Mademki ben bir öğretmenim, başka türlü düşünüyorum.

başka
beside

Was there anybody else besides Tom? - Tom'dan başka orada kimse var mıydı?

I don't have any other hobbies besides football. - Futbol dışında başka hiçbir hobim yoktur.

başka
other than

It's none other than Tom! - O, Tom'dan başkası değil.

Did anybody other than Jim see her? - Jim'den başka onu gören biri var mı?

başka
forth
başkalaştırmak
alter
başka
but

The girl did nothing but cry. - Kız ağlamaktan başka bir şey yapmadı.

We had no choice but to leave the matter to him. - Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu.

başka
any more

I won't answer any more questions right now. - Şimdi başka sorulara cevap vermeyeceğim.

To be happy and not ask any more questions would be best. - Mutlu olmak ve başka soru sormamak en iyisi olur.

başka
(Bilgisayar) more

Time is more precious than anything else. - Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.

They have no more wine. - Onların başka şarapları yok.

başka
apart

This apartment is bigger than any other one in the building. - Bu daire, binadaki herhangi başka birinden daha büyüktür.

Apart from Barack Obama, all US presidents were white. - Barak Obama dışında bütün Amerika Birleşik Devletleri başkanları beyazdır.

başka
saving
başka
{s} distinct
başka
what else

Tom doesn't know what else to do. - Tom başka ne yapacağını bilmiyor.

What else could I have done? - Başka ne yapabilirdim?

başka
alternate
başka
alternative

We have no alternative but to work. - Çalışmaktan başka alternatifimiz yok.

We had no alternative but to fight. - Döğüşmekten başka seçeneğimiz yoktu.

başka
further

We need to avoid any further delays. - Başka gecikmelerden kaçınmalıyız.

Do you have anything further to say? - Söyleyecek başka bir şeyin var mı?

başka
atypical
başka
any further
başka
to another
başka
apart from

Apart from his parents, no one knows him very well. - Ebeveynlerinden başka hiç kimse onu çok iyi tanımıyor.

Apart from Barack Obama, all US presidents were white. - Barak Obama dışında bütün Amerika Birleşik Devletleri başkanları beyazdır.

başka
except, apart (from), other (than)
başka
except

The man, who had not eaten for three days, had trouble thinking about anything except food. - Adam üç gündür bir şey yememişti, yiyecekten başka bir şey düşünemiyordu.

I know nothing except that she left last week. - Geçen hafta ayrıldığından başka bir şey bilmiyorum.

başka
excepting
başka
barring
başka
other, another, different
başka
slang gypsy
başka
hetero
başka
another; other; different; else
başka
save

Nothing but a miracle can save her now. - Artık onu bir mucizeden başka hiçbir şey kurtaramaz.

The President called on everyone to save energy. - Başkan enerji tasarrufu yapmak için herkesi aradı.

başka
noneot
başkalaştırmak
to metamorphose
başkalaştırmak
transfigure
başkalaştırmak
metamorphose
Türkçe - Türkçe
Başkalaştırmak işi
Başka
özge
Başka
(Hukuk) MAADA
başka
Bilinenden ayrı, değişik, farklı, özge: "Yıllar sonra olaya başka bir açıdan bakabildim."- H. Taner
başka
Bilinenden ayrı, değişik, farklı, özge
başka
"Ayrıca, üstelik, bir yana" anlamlarında -dan / -den başka biçiminde kullanılır
başka
Nitelik yönünden alışılmışın dışında bir üstünlüğü olan
başka
Konu edilen, bilinenden ayrı nesne ve kimse için teklik veya çokluk olarak başkası, başkaları biçiminde kullanılır
başka
Konu edilen, bilinenden ayrı nesne ve kimse için teklik veya çokluk olarak başkası, başkaları biçiminde kullanılır: "Başkalarının otuz liraya yaptığı bir kostümü siz niye seksen liraya yapıyorsunuz?"- R. N. Güntekin. "Ayrıca, üstelik, bir yana" anlamlarında -dan / -den başka biçiminde kullanılır
başka
Nitelik yönünden alışılmışın dışında bir üstünlüğü olan: "Bütün bunlar beni herkesten başka bir insan yapmıyor."- H. E. Adıvar
başkalaştırmak
Başka bir duruma getirmek