başla

listen to the pronunciation of başla
Türkçe - İngilizce
begin

Birth is, in a manner, the beginning of death. - Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.

Let's go back before it begins to rain. - Yağmur başlamadan önce geri dönelim.

began

You began to learn Esperanto. - Esperanto öğrenmeye başladınız.

He began to work for that company last year. - O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı.

(Bilgisayar) run

The dog began to run. - Köpek koşmaya başladı.

They started running. - Onlar koşmaya başladılar.

{f} beginning

At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning. - O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.

The beginning is the most important part of the work. - Başlangıç işin en önemli kısmıdır.

log on
begun

The War of 1812 had begun. - 1812 Savaşı başlamıştı.

My memory of her has begun to recede. - Onunla ilgili anılarım azalmaya başladı.

gotten start
fall to
go about

Now I must go about my work. - Şimdi işime başlamalıyım.

strike up

The student center is a good place to strike up conversations. - Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.

got start
knuckle down
set about

She had no idea how to set about her work. - İşine nasıl başlayacağı konusunda bir fikri yoktu.

We got up early and set about cleaning our house. - Erken kalktık ve evimizi temizlemeye başladık.

get start
enter upon
get down to

Now let's get down to work. - Şimdi çalışmaya başlayalım.

It's time to get down to business. - İşe başlamanın zamanıdır.

commence

Direct flights between New York and Tokyo commenced recently. - New York ve Tokyo arasında doğrudan uçuşlar son zamanlarda başlamıştır.

Hostilities commenced. - Düşmanlıklar başladı.

start off

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

Let's start off on the same page. - Aynı sayfada başlayalım.

went about
got down to
log#on
başlamak
commence
başlamak
begin

You shouldn't have come here to begin with. - Birlikte başlamak için buraya gelmemeliydin.

When would you like to begin? - Ne zaman başlamak istersin?

baş
top

We talked about various topics. - Biz değişik başlıklarda konuştuk.

I succeeded in reaching the top of the mountain. - Dağın tepesine ulaşmayı başardım.

baş
{i} beginning

Birth is, in a manner, the beginning of death. - Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.

She will arrive in Tokyo at the beginning of next month. - Önümüzdeki ayın başında Tokyo'ya varacak.

baş
{i} leader

Former London mayor Boris Johnson was the leader of the campaign for Brexit. - Eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson Brexit için kampanyanın lideriydi.

Republican Party leaders criticized President Hayes. - Cumhuriyetçi Parti liderleri Devlet Başkanı Hayes'i eleştirdiler.

başlamak
start

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

Too long a holiday makes one reluctant to start work again. - Çok uzun bir tatil birini tekrar işe başlamak için isteksiz yapar.

baş
{i} head

He is suffering from a headache. - O, baş ağrısından acı çekiyor.

I have a bad headache. - Korkunç derecede başım ağrıyor.

baş
main

When to start is the main problem. - Asıl sorun ne zaman başlanacağıdır.

His failure was mainly due to carelessness. - Onun başarısızlığı çoğunlukla dikkatsizliği yüzündendi.

baş
{s} initial

The couple carved their initials in an oak tree. - Çift baş harflerini meşe ağacına kazıdı.

The couples carved their initials in oak trees. - Çiftler baş harflerini meşe ağaçlarına kazıdılar.

başla selamlama
bow

They shake hands instead of bowing. - Başla selamlama yerine tokalaştılar.

In Japan, it is proper to bow when you meet someone. - Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.

başla selamlamak
bow

In Japan, it is proper to bow when you meet someone. - Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.

başlamak
(Hukuk) launch
baş
coconut
baş
heading

What heading does this come under? - Bu hangi başlığın altında toplanıyor?

baş
prime

Mr Suzuki, who is a former Prime Minister, will be chairman of the committee. - Bay Suzuki, eski bir Başbakan, komitenin başkanı olacak.

The Prime Minister will hold a press conference tomorrow. - Başbakan yarın bir basın toplantısı düzenleyecek.

baş
capital

Beijing is the capital of China. - Pekin, Çin'in başkentidir.

The capital of Italy is Rome. - İtalya'nın başkenti Roma'dır.

baş
{i} potato

If I start eating potato chips, I can't stop. - Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.

I ate the whole bag of potato chips by myself. - Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.

baş
{s} especial

It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election. - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.

baş
{s} foremost
başlamak
get going
başlamak
set in
başlamak
kick off
başlamak
to begin, to start, to commence, to come on, to enter into, to fall to, to get cracking; to originate; (göreve) to accede (to sth)
başlamak
set out
başlamak
turn to
başlamak
start off

There's nothing better than a good cup of coffee to start off the day. - Güne başlamak için güzel bir fincan kahveden daha iyi bir şey yoktur.

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

başlamak
began

We were about to start, when it began to rain. - Yağmur yağmaya başladığında biz başlamak üzereydik.

başlamak
proceed
başlamak
strike up

The student center is a good place to strike up conversations. - Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.

başlamak
get to

I want to get to work. - İşe başlamak istiyorum.

I have to get to work. - Çalışmaya başlamak zorundayım.

başlamak
{f} go
başlamak
enter
baş
tete
baş
(Havacılık) course

If you flunk this exam, you'll have to repeat the course. - Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın.

I might flunk the course. - Kurda başarısız olabilirim.

baş
key

Trusting yourself is the key to success. - Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.

Self confidence is the key to success. - Kendine güven başarının anahtarıdır.

baş
cardinal
baş
{s} general

The general decided to launch an offensive against the enemy camp. - General düşman kampına karşı bir saldırı başlatmaya karar verdi.

The general use of forks for eating started in the tenth century A.D. - Çatalların yemek için genel kullanımı milattan sonra onuncu yüzyılda başladı.

baş
parent

You'll get into trouble if your parents find out. - Ailen anlarsa başın belaya girer.

I couldn't but sympathize with the girl who had lost her parents in the accident. - Kazada ebeveynlerini kaybetmiş kıza başsağlığı bile dileyemedim.

baş
(İnşaat) short edge
baş
(Askeri) nose

Don't stick your nose into other people's business. - Başka insanların işine burnunu sokma!

Tom stuck his nose where it didn't belong. - Tom başkalarının işine burnunu soktu.

başlamak
set about
başlamak
knuckle down
başlamak
ahead

The secret of getting ahead is getting started. - İlerlemenin sırrı başlamaktır.

başlamak
proceed to
başlamak
take

It takes a lot of money to start a business. - Bir işe başlamak çok para gerektirir.

In order to lose weight, it is best to take up some sport. - Zayıflamak için en iyisi biraz spor aktivitesine başlamak.

başlamak
set
başlamak
embark upon
başlamak
launch into
başlamak
set up
başlamak
(Kanun) embark on
başlamak
{f} introduce
baş
principal

The organization plays a principal role in wildlife conservation. - Örgüt, yaban hayatı korumasında başlıca rol oynar.

The menopause is the permanent cessation of the ovaries' principal functions. - Menopoz, yumurtalıkların başlıca fonksiyonlarının kalıcı olarak durmasıdır.

baş
bow

He bowed to me as he left the room. - O, odadan ayrılırken başıyla beni selamladı.

They shake hands instead of bowing. - Başla selamlama yerine tokalaştılar.

baş
helm

To protect your head, you need to wear a helmet. - Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.

baş
kephale
baş
master

Masterpieces are only successful attempts. - Başyapıtlar yalnızca başarılı denemelerdir.

This movie is indeed a timeless masterpiece. - Bu film gerçekten ebedi bir başyapıt.

baş
nob

Nobody else offered to help. - Başka hiç kimse yardım etmeyi önermedi.

Nobody else got hurt. - Başka hiç kimse yaralanmadı.

baş
primary

The primary cause of his failure is laziness. - Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.

Honesty is the primary reason for his success. - Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.

baş
grand

My grandfather nodded and smiled at me. - Büyükbabam başını salladı ve gülümsedi.

Sometimes my grandfather talks to himself when left alone. - Bazen büyük babam kendi başına bırakıldığında, kendi kendine konuşur.

baş
primus
baş
premier

The premier is likely to resign. - Başbakan muhtemelen istifa edecek.

Manchester United is one of the most successful teams in both the Premier League and England. - Manchester United, hem Premier League'de hem de İngiltere'de en başarılı takımlardan biridir.

baş
nut

Nobody listens to this music except nuts. - Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.

baş
first

I thought it easy at first. - Ben ilk başta onun kolay olduğunu düşündüm.

This style of hairdressing first appeared in the early 19th century. - Kuaförlüğün bu stili 19. yüzyılın başlarında ilk kez görüldü.

baş
proto-
baş
chief

Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court. - Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.

The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors. - Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.

baş
base

Probably, the prime minister means 'politics based on religious values.' - Muhtemelen Başbakan, dinî değerlere dayalı siyaseti kast ediyordur.

A relationship based on total honesty is bound to fail. - Toplam dürüstlüğe dayalı bir ilişki başarısızlığa mahkûmdur.

baş
kingpin
başlamak
undertake
başlamak
originate
başlamak
initiate
başlamak
enter on
başlamak
get under way
başlamak
fall to
başlamak
come into
başlamak
come

Even if he doesn't come, we'll have to begin. - O gelmese bile, biz başlamak zorunda kalacağız.

You shouldn't have come here to begin with. - Birlikte başlamak için buraya gelmemeliydin.

başlamak
enter into
başlamak
take up

In order to lose weight, it is best to take up some sport. - Zayıflamak için en iyisi biraz spor aktivitesine başlamak.

başlamak
go ahead
başlamak
get at
Başlamak
get started

Now if you don't mind, I'd like to get started. - Şimdi sakıncası yoksa başlamak istiyorum.

I'd like to get started right away. - Hemen başlamak istiyorum.

baş
chıef
başlamak
start from
başlamak
kick on
yeniden başla
restart

Have you tried restarting your router? - Router'ını yeniden başlatmayı denedin mi?

Have you tried restarting your computer? - Bilgisayarını yeniden başlatmayı denedin mi?

baş
basis

Everything starts from the basis. - Her şey temelden başlar.

We work on a piecework basis. - Biz parça başı esasına göre çalışırız.

baş
side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth
baş
(Denizcilik) bow
baş
wrestling first class
baş
head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle
baş
fore

According to the weather forecast, the rainy season will set in before long. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.

I am forever in trouble. - Benim her zaman başım belada.

baş
knob
baş
in many idioms self, oneself
baş
noddle
baş
main, head, chief, top
baş
top, summit, crest
baş
costard
baş
arch

Every man's work, whether it be literature or music or a picture or architecture or anything else, is always a portrait of himself. - Her erkeğin işi, ister edebi ya da müzik ya da bir resim ya da mimari ya da başka bir şey olsun, her zaman kendisinin bir portresidir.

This building is the architect's crowning achievement. - Bu bina mimarın en yüksek başarısıdır.

baş
off

Your success depends a lot on how your manager and other people in the office perceive you. - Sizin başarınız daha çok sizin yöneticinizin ve bürodaki diğer insanların sizi nasıl algıladığına bağlıdır.

Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential. - Ne yaparsan yap,doğru adımla başlamak kaçınılmazdır.

baş
clove (of garlic); cyme; (plant) bulb
baş
central

I work in Central Park every morning starting at six. - Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.

Mario Draghi is the head of the European Central Bank. - Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.

baş
leader, chief, head
baş
head; chief, leader; beginning; end; top; bow; main, chief, leading, principal, cardinal
baş
outset
baş
in chief
baş
governing
baş
end, either of two ends
baş
sconce
baş
primal
baş
agio, exchange premium
baş
beginnings

Modern philosophy has its beginnings in the 19th century. - Modern felsefe 19. yüzyılda başlamıştır.

All beginnings are difficult. - Bütün başlangıçlar zordur.

baş
head (of a pin)
baş
(Anatomi) cephal
baş
jemmy
baş
end

You will succeed in the end. - Sonunda başaracaksın.

A good beginning makes a good ending. - İyi başlayan iyi biter.

baş
ending

People can begin to love when they choose, but they have no choice when it comes to ending love. - İnsanlar seçtiklerinde sevmeye başlayabilir ama biten sevgi geldiğinde seçenekleri yoktur.

Olivia couldn't give an ending to the story. - Olivia hikayeye son vermeyi başaramadı.

baş
pate
başlamak
knitting to cast on
başlamak
go off
başlamak
launch out into
başlamak
open
başlamak
launch out
başlamak
come on

Come on in. We're just about to get started. - İçeri gelin. Başlamak üzereyiz.

başlamak
lay down
başlamak
knuckle down to
başlamak
get

Now if you don't mind, I'd like to get started. - Şimdi sakıncası yoksa başlamak istiyorum.

The secret of getting ahead is getting started. - İlerlemenin sırrı başlamaktır.

başlamak
enter upon
başlamak
get a move on
başlamak
inaugurate
başlamak
to begin, start, commence
başlamak
auspicate
başlamak
lead off
başlamak
strike in
başlamak
cut along
başlamak
set to
başlamak
approach
başlamak
fall
başlamak
start in

We'll be ready to start in a few minutes. - Birkaç dakika içinde başlamak için hazır olacağız.

canla başla
for dear life
canla başla
for one's life
canla başla
with heart and soul
canla başla girişmek
wire away
canla başla girişmek
wire in
canla başla çalışmak
to put one's heart into a job, work with determination and enthusiasm
canla başla çalışmak
get weaving
sorumluluğu al ve başla
(Askeri) take charge and move out (E-6A/B aircraft)
Türkçe - Türkçe

başla teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

BAŞ
(Osmanlı Dönemi) t. Reis, birinci, evvel. Başlıca, en mühim
Baş
(Osmanlı Dönemi) NITAB
Baş
ser
Başlamak
girmek
Başlamak
tutmak
Başlamak
almak
Başlamak
(Osmanlı Dönemi) TEBEDDÜ'
baş
Arazide en yüksek nokta
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
baş
insan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları bulunduran vücudun üst kısmı
baş
Temel, esas: "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para."- H. E. Adıvar
baş
Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi
baş
Bir teknenin ön ve ileri kısmı
baş
Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
baş
Çıban
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
baş
Temel, esas
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbenti çekip aldı."- N. Cumalı
baş
Başlangıç, önsöz
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu: "Avcumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık."- F. R. Atay
baş
Deniz teknelerinde ön taraf
baş
Bir topluluğu yöneten kimse: "Cumhurbaşkanı devletin başıdır."- Anayasa
baş
Bir şeyin uçlarından biri: "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü."- R. H. Karay
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazıyi yeceklerde tane
baş
Bir topluluğu yöneten kimse
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi. "Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
Başlangıç

Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.

Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.

baş
Bir şeyin uçlarından biri
baş
"Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
(Osmanlı Dönemi) re's
başlamak
Olmak, oluşmak, ortaya çıkmak, doğmak
başlamak
Hoş olmayan bir davranışa koyulmak: "Etraftaki çocuklar gene arsızlanmaya başladılar."- O. C. Kaygılı
başlamak
Bir işe girişmek, harekete geçmek
başlamak
Çalışır, işler, yürür duruma girmek
başlamak
Etkisini gösterme
başlamak
Etkisini gösterme: "Kış başlarken yapraklar döküldü."- C. Uçuk
başlamak
Hoş olmayan bir davranışa koyulmak
başlamak
Görünmek: "Kasabanın kenar mahallelerinden sonra bir mezarlık başlardı."- S. F. Abasıyanık
başlamak
Olmak, oluşmak, ortaya çıkmak, doğmak: "Şiirimiz milletimizin Anadolu'daki teşekkülü ile başlar."- Y. K. Beyatlı
başlamak
Görünmek
başlamak
Bir işe girişmek, harekete geçmek: "Şairliğe on sekiz yaşında gazel ve rubailerle başlamıştı."- H. Taner. Çalışır, işler, yürür duruma girmek: "Bundan başka, evlenme hayatı da oldukça başarılı başladı."- H. E. Adıvar
canla başla
Seve seve, her türlü yorgunluğu göze alarak, var gücüyle
İngilizce - Türkçe

başla teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

baş
baştan