They tried to make each other look foolish.
- Onlar birbirlerini aptal göstermeye çalıştılar.
The two boys began to blame each other.
- İki erkek çocuk birbirlerini suçlamaya başladı.
People should love one another.
- İnsanlar birbirlerini sevmeliler.
People must love one another.
- İnsanlar birbirlerini sevmeliler.
Let's try to understand one another.
- Birbirimizi anlamaya çalışalım.
It is our duty to help one another.
- Birbirimize yardım etmek bizim görevimizdir.
Japan and China differ from each other in many ways.
- Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
- Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.