Something bad was about to happen.
- Kötü bir şey olmak üzereydi.
Something wrong was about to happen.
- Ters bir şey olmak üzereydi.
I'd like to become a famous soccer player.
- Ünlü bir futbolcu olmak istiyorum.
If you want to become my friend, then also become the friend of my friend.
- Arkadaşım olmak istiyorsan, öyleyse arkadaşımın arkadaşı da olursun.
He's not fit to be a teacher.
- O bir öğretmen olmak için uygun değil.
The king had only one child, and that was a daughter, so he foresaw that she must be provided with a husband who would be fit to be king after him.
- Kralın sadece bir çocuğu vardı ve o bir kızdı, bu yüzden ona ondan sonra kral olmak için uygun olacak bir koca temin edilmesi gerektiğini öngördü.
I want to get a haircut before I go on the trip.
- Yolculuğa çıkmadan önce saç tıraşı olmak istiyorum.
He won't go on to graduate school.
- Okuldan mezun olmak için devam etmeyecek.
Tom looked around to make sure nothing else was happening.
- Tom başka bir şey olmadığından emin olmak için etrafına baktı.
I want to make sure that I don't catch the flu.
- Gribe yakalanmayacağımdan emin olmak istiyorum.
Tom doesn't like being around children because he's always afraid of catching a cold from one of them.
- Tom onlardan birinden her zaman soğuk algınlığı kapmaktan korktuğu için çocukların etrafında olmaktan hoşlanmaz.
I don't know what's worse: being stupid or pretending to be stupid.
- Hangisinin daha kötü olduğunu bilmiyorum: aptal olmak mı yoksa aptalmış gibi yapmak mı?
Can you at least pretend you want to be here?
- Sen en azından senin burada olmak istediğini taklit edebilir misin?
I want to make sure nothing will happen to Tom.
- Tom'a bir şey olmayacağından emin olmak istiyorum.
Why did that have to happen to us?
- Bu bize neden olmak zorundaydı?
The result was far from being satisfactory.
- Sonuç tatmin edici olmaktan uzaktı.
A man decides he wants to be king; thousands of people die shortly thereafter as a result of this desire.
- Bir adam kral olmak istediğine karar verir; çok geçmeden bu arzunun sonucu olarak binlerce insan ölür.
You don't have to be so formal.
- Çok resmî olmak zorunda değilsin.
Tom didn't have to be so formal.
- Tom çok resmi olmak zorunda değildi.
Men do not exist in this world to become rich, but to become happy.
- Bu dünyada erkekler zengin olmak için değil, mutlu olmak için var olurlar.
Remember to check to make sure the gas has been turned off before you go out.
- Dışarı çıkmadan önce gazın kapatıldığından emin olmak için kontrol etmeyi unutma.
Tom wants to graduate from college before he turns 24 years old.
- Tom, 24 yaşını doldurmadan önce üniversiteden mezun olmak istiyor.
Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen.
- Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
I'd be happy to help you if you're having trouble.
- Bir sorununuz varsa, size yardımcı olmaktan mutluluk duyarım.
Everybody expected the musical to be a great hit, but it was far from being a success.
- Herkes müzikalin büyük bir hit olmasını bekliyordu fakat o başarılı olmaktan çok uzaktı.
Would you like to have dinner with me tonight?
- Bu akşam yemekte benimle olmak ister misin?
If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
- Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
Her only purpose in life was to get rich.
- Onun hayattaki tek amacı zengin olmaktı.
Tom wants to get rich quick.
- Tom, hızlı zengin olmak istiyor.
It's my dream to have a son who'll take over my business when I retire.
- Benim hayalim ben emekli olduğumda işimi devralacak bir erkek evlada sahip olmaktır.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
What do you want to be when you grow up?
- Büyüdüğünde ne olmak istersin?
I want to be a pilot when I grow up.
- Büyüdüğüm zaman bir pilot olmak istiyorum.
It is often necessary to depend upon others.
- Başkalarına bağlı olmak sık sık gereklidir.
My wife and I are preparing to retire.
- Karım ve ben emekli olmak için hazırlanıyoruz.
Tom wished that he had enough money to retire.
- Tom emekli olmak için yeterli parasının olmasını diledi.
For now, I'd like to concentrate on this.
- Şimdilik buna konsantre olmak istiyorum.
All you have to do is to concentrate.
- Bütün yapman gereken konsantre olmak.
I don't have enough credits to graduate.
- Mezun olmak için yeterli kredim yok.
He is proud of having graduated from Tokyo University.
- Tokyo Üniversitesi'nden mezun olmaktan gurur duyuyor.
Tom didn't want to cause us any more trouble.
- Tom bize daha fazla soruna neden olmak istemedi.
I don't want to cause any more trouble.
- Daha fazla soruna neden olmak istemiyorum.
And what we really want is to have many sentences in many — and any — languages.
- Ve bizim gerçekten istediğimiz çok sayıda-ve herhangi-dillerde çok sayıda cümlelere sahip olmaktır.
If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
- Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
I didn't want to cause a scene.
- Bir olaya sebep olmak istemedim.
We want to cause the least possible harm.
- Biz mümkün olan en az zarara sebep olmak istiyoruz.
Tom has what it takes to succeed.
- Tom başarılı olmak için gerekli niteliklere sahip.
If you want to succeed, use your time well.
- Başarılı olmak istiyorsanız zamanınızı iyi kullanın.
What do you have to be grateful for?
- Ne için minnettar olmak zorundasın?
What do I have to be grateful for?
- Ne için minnettar olmak zorundayım?
I couldn't help but admire Tom's perseverance.
- Tom'un sabrına hayran olmaktan kendimi alamadım.
He is proud of having graduated from Tokyo University.
- Tokyo Üniversitesi'nden mezun olmaktan gurur duyuyor.
He would have to surrender.
- O teslim olmak zorunda kalacaktı.
If I had to surrender, I'd rather choose death.
- Teslim olmak zorundaysam, ölmeyi tercih ederim.
Someday, I would like to possess a sailboat.
- Günün birinde, bir yelkenliye sahip olmak istiyorum.
Happiness isn't merely having many possessions.
- Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
It is one thing to own a library; It is quite another to use it wisely.
- Bir kütüphaneye sahip olmak başka bir şey, onu akıllıca kullanmak çok daha başka bir şey.
They decided to adopt a child rather than having one of their own.
- Kendi çocuklarından birine sahip olmak yerine bir çocuk evlat edinmeye karar verdiler.
I never want to owe money to anyone.
- Kimseye para borçlu olmak istemiyorum.
I have to agree with him.
- Onunla aynı fikirde olmak zorundayım.
I have to agree with her.
- Onunla aynı fikirde olmak zorundayım.
Being sick is very boring.
- Hasta olmak çok sıkıcı.
I am proud of being a doctor.
- Doktor olmaktan gururluyum.
The soldiers fought valiantly, but finally they had to give in.
- Askerler kahramanca savaştılar fakat sonunda teslim olmak zorunda kaldılar.
He won't go on to graduate school.
- Okuldan mezun olmak için devam etmeyecek.
I'd like to graduate next spring.
- Gelecek bahar mezun olmak istiyorum.
I don't want to have to worry about you.
- Senin için endişelenmek zorunda olmak istemiyorum.
I don't want to have to hurt anyone.
- Kimseyi incitmek zorunda olmak istemiyorum.
That book costs 3,000 yen.
- O kitap 3.000 yene mal olmaktadır.
My textbooks cost a lot.
- Ders kitaplarım çok paraya mal olmaktadır.
I would like to subscribe to your newsletter.
- Haber bülteninize abone olmak istiyorum.
Tom doesn't want to be included.
- Tom dahil olmak istemiyor.
I just want to support you.
- Size sadece destek olmak istiyorum.
I'm here to support Tom.
- Tom'a destek olmak için buradayım.
You've got to be certain.
- Emin olmak zorundasın.
I want to be certain that we're doing what's best for Tom.
- Tom için en iyi olanı yaptığımızdan emin olmak istiyorum.
I want to be certain you are who you say you are.
- Kim olduğunu söylediğin kişi olduğundan emin olmak istiyorum.
I just want to be certain that it's OK.
- Sadece bunun iyi olduğundan emin olmak istiyorum.
I have to make certain Tom knows what to do.
- Tom'un ne yapacağını bildiğinden emin olmak zorundayım.
I have to make certain Tom knows what time the concert starts.
- Konserin saat kaçta başladığını Tom'un bildiğinden emin olmak zorundayım.