durumlar

listen to the pronunciation of durumlar
Türkçe - İngilizce
circumstances

These are special circumstances. - Bunlar özel durumlar.

There are complicated circumstances behind the matter. - Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.

goings-on
cases

There are some cases where this rule does not apply. - Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.

This law is applicable to all cases. - Bu yasa tüm durumlarda uygulanabilir.

positions
external
durum
{i} circumstance

The massacre in Norway and the recent rebellion and the booty in England, are dreadful in consideration of the circumstances that the world drifted into. - Norveç'te yaşanan katliam ve son günlerde İngiltere'deki ayaklanma ve yağma, dünyanın içine sürüklendiği durum itibarı ile dehşet vericidir.

He can't accommodate himself to his circumstances. - O bulunduğu duruma kendini alıştıramaz.

durum
situation

If you want to discuss the situation, please let us know. - Durumu görüşmek istiyorsanız, lütfen bize bildirin.

In situations like these, a gun might come in handy. - Bu gibi durumlarda, bir tabanca kullanışlı gelebilir.

durum
status

I want a status report. - Bir durum raporu istiyorum.

Would you please let me know what the status is right away? - Lütfen hemen bana durumun ne olduğunu bildirir misin?

durum
case

In any case, it's none of your business. - Her durumda, bu seni ilgilendirmez.

In case of an earthquake, turn off the gas. - Bir deprem durumunda, gazı kapatın.

durum
condition

That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition. - O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.

The condition of the patients changes every day. - Hastaların durumu her gün değişir.

durum
{i} position

He explained his position to me. - O, durumunu bana açıkladı.

I'm not in a position to discuss that. - Onu tartışacak durumda değilim.

durum
state

He is content with his present state. - Bugünkü durumundan memnundur.

While the civil war went on, the country was in a state of anarchy. - İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.

durum
occasion

His speech was not very becoming to the occasion. - Onun konuşması duruma çok uygun değildi.

Your speech was appropriate for the occasion. - Konuşman duruma uygundu.

durum
conditions

This patient's conditions are getting worse day after day. - Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.

Weather conditions may change. - Hava durumları değişebilir.

durum
{i} fact

Do you know the real facts? - Gerçek durumu bilir misin?

What was the determining factor in this case? - Bu durumda belirleyici faktör neydi?

durum
instance

We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance. - Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.

durum
{i} context
durum
event

What would you do in the event of a zombie apocalypse? - Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?

In the event of misfortune, celebrations are the best. - Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.

durum
score
durum
{i} lie

What reason could I possibly have to lie to you? - Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?

durum
matter

I explained what the matter was. - Durumun ne olduğunu açıkladım.

There are complicated circumstances behind the matter. - Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.

durum
aspect

The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language. - Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.

durum
state, condition, case, things; situation, circumstance; status; position; case
durum
size

He sized up the situation and acted immediately. - Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.

durum
where

There are some cases where this rule does not apply. - Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.

Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent. - Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.

acil durumlar
(Tıp) emergencies
durum
frame of mind
durum
complexion
durum
(Bilgisayar) mode

In most cases, modernization is identified with Westernization. - Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.

durum
capacity
durum
iteration
durum
point

It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse. - Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.

At that point I realized the danger of the situation. - Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.

durum
things

They are content with things as they are. - Onlar mevcut durumdan memnun.

We have many things in common: hobbies, educational background, and so on. - Bizim ortak çok şeyimiz var: hobiler, öğretim durumu, ve benzeri.

durum
way

Your way of looking at something depends on your situation. - Bir şeye bakış şeklin senin durumuna bağlıdır.

A person's way of looking at something depends on his situation. - Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır.

durum
predicament
durum
layup
durum
(Biyokimya) phase
durum
state of play
durum
(Askeri) quality

Both quantity and quality are important in most cases. - Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.

durum
configuration
durum
standing
durum
showing
durum
(Bilgisayar) status of
durum
stand

I'll always stand by you in case of trouble. - Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.

durum
set-up
durum
shape

His business affairs are in good shape. - Onun iş ilişkileri iyi durumda.

Your gums are in bad shape. - Diş etleriniz kötü durumda.

durum
(Fizik,Teknik) inertia
durum
metamorphosis
durum
order

She always keeps her room in good order. - Odasını her zaman iyi durumda tutar.

Sami's SUV is in perfect working order. - Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.

kural dışı durumlar
(Bilgisayar) exceptions
durum
footing
durum
ball game

We have ourselves a whole new ball game. - Bambaşka bir durumumuz var.

durum
{i} lay

I'm going to lay aside that money for emergencies. - Acil durumlar için o parayı biriktireceğim.

Broken glass lay scattered all over the road. - Kırık cam yolun her tarafına dağılmış durumda.

durum
{i} repair
durum
stative
Savunma Bakanlığı Acil Durumlar Makamı Bulup Getirme ve Analiz Sistemi
(Askeri) Department of Defense (DOD) Emergency Authorities Retrieval and Analysis System
benzeri durumlar
similar cases
durum
state , status
durum
situation, circumstances. (...)
durum
fettle
durum
pass

TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state. - TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.

durum
attitude
durum
estate
durum
state of affairs

We cannot allow this state of affairs to continue any longer. - Artık bu durumun devam etmesine izin veremeyiz.

I will not tolerate such a state of affairs. - Böyle bir duruma göz yummayacağım.

durum
posture
durum
conjuncture
durum
set

The situation could only be settled by war. - Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.

durum
plight

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.

durum
state, condition
durum
{i} situs
durum
state, status
durum
{i} trim
durum
setup
durum
{i} stance
durum
eventuality
kural uygulanacak durumlar
(Bilgisayar) apply rule if
sınırlayıcı uygulamalar ve hakim durumlar danışma kurulu
(Hukuk) advisory commitee on restrictive practices and dominant positions
özel durumlar
(Hukuk) special circumstances
İngilizce - İngilizce

durumlar teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

durum
A hard variety of wheat, Triticum turgidum or Triticum durum, whose flour is used to make pasta and bread
durum
wheat with hard dark-colored kernels high in gluten and used for bread and pasta; grown especially in southern Russia, North Africa, and northern central North America
durum
{i} type of wheat
Türkçe - Türkçe

durumlar teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon: "Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı."- R. N. Güntekin
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Duruş biçimi, konum
Durum
keyfiyet
Durum
boyut
Durum
mevki
Durum
halet
durum
özellikle makarna yapımında kullanılan bir buğday cinsi
durum
Makarna üretiminde kullanılan bir buğday türü
durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon
durum
İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri
İngilizce - Türkçe

durumlar teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

durum
unundan makarna yapılan bir cins buğday Triticum durum
durumlar