Seni tanıdığım için kendimi şanslı hissediyorum.
- I feel fortunate to have known you.
Tom kendinden daha az şanslı olanlara yardım etmek için zamanının çoğunu harcamaya gönüllüydü.
- Tom volunteered a good deal of his time to helping those less fortunate than himself.
Allahtan, kimse yaralanmadı.
- Fortunately, no one was hurt.
Bereket versin ki, hiçbir can kaybı olmadı.
- Fortunately, no lives were lost.
Ben evden her zamankinden daha geç ayrıldım ama bereket versin ki tren için tam zamanında vardım.
- I left home later than usual, but fortunately I was in time for the train.
Çok şükür ki, şehrin daha eski kısımları müttefiklerin bombalarından korundu.
- Fortunately, the older part of the city was spared from the Allies' bombs.
Neyse ki yolculardan hiçbiri yaralanmadı.
- Fortunately none of the passengers were injured.
Neyse ki, hava iyiydi.
- Fortunately, the weather was good.
Ben evden her zamankinden daha geç ayrıldım ama bereket versin ki tren için tam zamanında vardım.
- I left home later than usual, but fortunately I was in time for the train.
Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.
- Fortunately they had no storms on the way.
Allah'tan Tom kazada ölmedi.
- Fortunately, Tom didn't die in the accident.
Tom koltuk değneğinden düştü. Çok şükür Mary tekrar kalkması için ona yardım etti.
- Tom fell from his crutches. Fortunately, Mary helped him to get up again.
Çok şükür ki, şehrin daha eski kısımları müttefiklerin bombalarından korundu.
- Fortunately, the older part of the city was spared from the Allies' bombs.
İyi ki, hiçbir yolcu yaralanmadı.
- Fortunately, no passengers were injured.
İyi ki Mary de Tom'un hissettiği aynı şekilde hissetti.
- Fortunately Mary felt the same way as did Tom.
Allahtan, kimse yaralanmadı.
- Fortunately, no one was hurt.
a fortunate investment.
Fortunately, Sam's pet hamster was not dead.
... We're very fortunate today to be joined by several of our members ...
... That industry changes, and you were fortunate enough to be able ...