geçilmez

listen to the pronunciation of geçilmez
Türkçe - İngilizce
impassable
insurmountable
insuperable
unsurpassable
pathless
impracticable
trespass
no thoroughfare
geç
late

I'm sorry to be late. - Geç kaldığım için üzgünüm.

He appeared at the party late. - O, partiye geç geldi.

geç
slow

Time passed very slowly this week. - Bu hafta zaman çok yavaş geçti.

In childhood, time passes slowly. - Çocukluk çağında, zaman yavaş olarak geçer.

geç
backward
geç
tardy

His teacher sent him to the principal's office for being tardy too many times. - Birçok kereler derse geç geldiği için öğretmeni onu müdürün odasına gönderdi.

geç
behind

We got behind the car and pushed. - Biz arabanın arkasına geçtik ve ittik.

Tom spent a few years behind bars. - Tom parmaklıklar ardında birkaç yıl geçirdi.

geç
{f} passed

The ship passed through the Panama Canal. - Gemi Panama Kanalından geçti.

I passed by four houses. - Dört evin önünden geçtim.

geç
posteriorly
geç
skip

I want to hear the whole story, and don't skip any details. - Konuyu bütünüyle öğrenmek istiyorum, hiçbir detayı es geçme.

Skip the boring chapters. - Sıkıcı bölümleri geç.

geç
(Bilgisayar) bypass
geç
(Bilgisayar) ignore

The press can't ignore us forever. Sooner or later, they'll do a story about us. - Basın bizi sonsuza kadar görmezden gelemez. Er ya da geç bizim hakkında bir hikaye yapacaklar.

He deliberately ignored me when I passed him in the street. - Ben sokakta onu geçtiğimde o kasıtlı olarak beni görmezden geldi.

geç
{f} switch

Why doesn't the U.S. switch to the metric system? - ABD neden metrik sisteme geçmiyor?

After talking to Tom for a few minutes, it became obvious that his French wasn't very good, so Mary switched to English. - Tom'la birkaç dakika konuştuktan sonra onun Fransızcasının çok iyi olmadığı belli oldu, bu yüzden Mary İngilizceye geçti.

geç
go over

Don't go over the speed limit. - Hız sınırının üzerine geçmeyin.

I want to go over a few things with you. - Seninle birlikte birkaç şeyi gözden geçirmek istiyorum.

geç
{f} lapse
geç
behind time

The bus arrived ten minutes behind time. - Otobüs on dakika geç kaldı.

The first bus will leave 10 minutes behind time. - İlk otobüs on dakika geç hareket edecek.

geç
{f} pass

If she studied hard, she could pass the exam. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

Some read books just to pass time. - Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.

geç
{f} lapsing
geç
go by

Days go by and still no sign of Tom. - Günler geçiyor ve Tom'tan hala bir iz yok

I go by that church every day. - Her gün o kilisenin önünden geçerim.

geç
{f} overshot
geç
devolve upon
geç
elapse
geç
behindhand
geç
gone by

Ten years have gone by since my father died. - Babam öldüğünden bu yana 10 yıl geçti.

Three years have gone by since we got married. - Evlendiğimizden beri üç yıl geçti.

geç
overstep
geç
gone over
geç
pass to
geç
{f} passing

After all, he succeeded in passing the exam. - Nihayet, o, sınavı geçmeyi başardı.

He was passing by on his bicycle when he heard a cry for help. - O, bir yardım çığlığı duyduğunda, bisikletiyle geçiyordu.

geç
went over

I went over his report, but couldn't find any mistakes. - Onun raporunu tekrar gözden geçirdim ama hiçbir hata bulamadım.

He went over to the other side. - O, diğer tarafa geçti.

geç
went by
geç
{f} cross

Do you mind if we cross your garden? - Bahçenizden geçebilir miyiz?

We crossed the river by boat. - Nehiri kayıkla geçtik.

geç
exceed

Imports exceeded exports last year. - Geçen yıl ithalat ihracatı aştı.

The boy grew taller and taller, till at last he exceeded his father in height. - Sonunda babasını boy olarak geçinceye kadar, çocuk gittikçe uzadı.

geç
devolve on
Geç
to be late
geç
is late
geç
not later than
geç
to late
geç
late, delayed
geç
outdo

They are constantly trying to outdo each other. - Onlar sürekli olarak birbirlerini geçmeye çalışıyorlar.

The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors. - Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.

geç
speed

Don't go over the speed limit. - Hız sınırının üzerine geçmeyin.

A car passed by at top speed. - Bir araba son hızla geçti.

geç
outdid
geç
outgoing
geç
outgo
geç
back

Tom came back to Boston last year. - Tom geçen yıl Boston'a geri geldi.

He came back last August. - O, geçen ağustos ayında geri geldi.

geç
outstrip
geç
ford

The enemy cavalry crossed the river by an unknown ford. - Düşman süvarisi, bilinmeyen bir geçit yoluyla nehri geçti.

geç
outdone
önüne geçilmez
unbridled
önüne geçilmez
ineluctable
Türkçe - Türkçe

geçilmez teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

geç
Kararlaştırılan, beklenen veya alışılan zamandan sonra, erken karşıtı: "Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç / Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç"- Y. K. Beyatlı
geç
Kararlaştırılan, beklenen veya alışılan zamandan sonra, erken karşıtı
geç
Belirli zamandan sonra olan
geçilmez