havalı

listen to the pronunciation of havalı
Türkçe - İngilizce
airy
pneumatic
posh
nobby
airy, breezy; attractive, eye-catching; showy, flashy, flamboyant, stuck-up, posh, swanky; pneumatic
jaunty
nifty
(someone) who has a distinct and intriguing manner, who has style
swanky
dashing
having (a specified kind of) weather
flatulent
swell
hot air
show off
la di da
stylish
unable to buckle down to work, restless
tonish
flash
ostentatious
rakish
airy, well-ventilated
showy
swish
swagger
la di dah
cool

Tom doesn't want to be my friend. He thinks that he's too cool for me. - Tom arkadaşım olmak istemiyor. O benim için çok havalı olduğunu düşünüyor.

He's smart, cool and attractive. - O, akıllı, havalı ve çekicidir.

breezy
spark
flamboyant
hip
stuck-up
ferosh
zoot
showoff
hava
weather

I don't want to talk about the weather. - Hava hakkında konuşmak istemiyorum.

Luckily, the weather turned out fine. - Çok şükür hava düzeldi.

hava
(Hukuk) air

I'm at the airport now. - Şimdi havaalanındayım.

How long does the airport bus take to the airport? - Havaalanı otobüsünün havaalanına götürmesi ne kadar sürer?

havalı zarf
air bubble envelope
havalı zarf
bubble envelope
havalı zarf
bubble mailer
havalı zarf
air bubble mailer
havalı zarf
air bubble padded envelope
havalı amörtisör
aircushion
havalı ayırıcı
pneumatic separator
havalı bir biçimde
dashingly
havalı bir şekilde
showily
havalı dolgu
pneumatic stowing
havalı fren
airbrake
havalı fren
pneumatic brake
havalı fren
air brake, pneumatic brake
havalı giyinmek
posh oneself up
havalı kondansatör
air capacitor
havalı korna/klakson
air horn, pneumatic horn
havalı kıyafet
zoot suit
havalı lastik
pneumatic tyre
havalı matkap
pneumatic drill
havalı süspansiyon
air suspension
havalı tokmak
pneumatic hammer
havalı yatak
air bearing
havalı yöntem
pneumatic process
havalı yürümek
prance
havalı çekiç
air hammer
havalı çekiç
pneumatic hammer
elektrikli-havalı
electropneumatic
hava
spirit

The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather. - Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.

hava
surrounding air
hava
service

Pilots communicate with airport services by radio. - Pilotlar telsizle havaalanı hizmetleri ile iletişim kurar.

Is there bus service to the airport? - Havalimanına otobüs servisi var mı?

hava
tone
hava
aura
hava
naught

The naughty girl assumed an air of innocence. - Yaramaz kız bir masum havası üstlendi.

hava
nil
hava
(Ticaret) common property
hava
ether
hava
showing-off
hava
boisterous
hava
{i} flavour
sıkıntılı (havalı)
close
hava
{i} flavor
hava
ostentation
hava
climate

The climate here is colder than I expected. - Hava burada umduğumdan daha soğuk.

He will soon get used to the climate here. - Yakında buradaki havaya alışacaktır.

hava
mood

Our teacher is in a good mood. - Öğretmenimizin havası yerinde.

I'm really not in the mood for this. - Gerçekten bunun için havamda değilim.

hava
tune
hava
bubble

Rose was blowing bubbles. - Rose hava kabarcıkları üflüyordu.

hava
the element
hava
flourish
hava
style
hava
the air
hava
to air
hava
{i} splash
hava
air of
müzik aletlerini havalı biçimde çalmak
plunk out
Hava
(Askeri) Advisory Group for Aerospace Research and Development
ağır havalı
fuggy
basık havalı yerlerde vakit geçirmek
frowst
cebri sıcak havalı fırın
forced warm air furnace
delici havalı çekiç
air drilling hammer
elektrikli havalı değeç
(Bilgisayar) electropneumatic contactor
hava
ambience
hava
airs

Tom is always putting on airs. - Tom her zaman hava atıyor.

The airspace around the airport was closed temporarily. - Havaalanı çevresindeki hava sahası geçici olarak kapatılmıştı.

hava
law air rights
hava
strain

Air traffic controllers are under severe mental strain. - Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.

hava
swank
hava
showing off

There were teenagers in the park showing off on their skateboards. - Parkta kaykaylarında hava atan gençler vardı.

He's just showing off in front of the girls. - Tek yaptığı kızların önünde hava atmak.

hava
ambiance
hava
aroma
hava
splurge
hava
air; weather; atmosphere; climate; air, tune; wind; liking, pleasure; mood; style; attractiveness, charm; showing-off, airs, ostentation; naught, nothing, nil; aerial
hava
sky

The sky is likely to clear up. - Hava muhtemelen açacak.

Our hot-air balloon rose into the sky. - Sıcak hava balonumuz gökyüzüne yükseldi

hava
mus. pitch of a note
hava
melody, tune, air
hava
one's pleasure, whim; mood, humor, state of mind
hava
atmospheric
hava
atmosphere, prevailing emotional state
hava
shades
hava
nothing, bosh
hava
flavour [Brit.]
hava
wind, breeze
hava
aerial

The aircraft was conducting aerial reconnaissance. - Uçak havadan keşif yapıyor.

hava
air, atmosphere
hava
airs, affectation
hava
wind

It's windier today than it was yesterday. - Hava bugün dünkünden daha rüzgarlı.

Floods, violent wind storms, droughts, killing frosts, and the problems of air pollution have all, on occasion, influenced modern society. - Seller, şiddetli rüzgar fırtınaları, kuraklıklar, öldürücü donlar ve hava kirliliği sorunları hepsi,ara sıra, modern toplumu etkilenmiştir.

hava
atmosphere

The higher in the atmosphere you travel, the less air there is. - Atmosferde ne kadar yüksekte seyahat edersen o kadar az hava vardır.

The hotel has a homey atmosphere. - Otelin ev gibi havası var.

hava
environment, social environment
hava
aero

They study aerospace engineering at the university. - Onlar üniversitede havacılık mühendisliği okuyorlar.

Leon works for the German Aerospace Center. - Leon Alman Havacılık ve Uzay Merkezi için çalışıyor.

hava
style, style of expression
hava
side
hava
vanity
hava
music

Music surrounds our lives like air. - Müzik hayatımızı hava gibi çevreler.

hava
smell

The air smells like spring flowers. - Hava bahar çiçekleri gibi kokuyor.

Even the air smelled different. - Hava bile farklı kokuyordu.

hava
cavatina
hava
mien
kışdönümündeki on dört günlük durgun havalı süre
halcyon days
sulu-havalı yağmurlayıcı
wet-and-dry sprinkler
sıcak havalı
hot air
temiz havalı yer
sanatorium
temiz havalı yer
sanitarium
şık ve havalı kadın
milady
İngilizce - İngilizce

havalı teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

Hava
{i} female first name (Hebrew)
Türkçe - Türkçe
Göz alıcı, çekici, albenisi olan
Kibirli, çalımlı, gururlu
Herhangi bir nitelikte havası olan
Bir işi gereğince benimsemeyen, önemsemeyen
İyi, temiz hava alan, havadar
Herhangi bir nitelikte havası olan: "O murdar kokulu, ağır havalı yere..."- H. E. Adıvar. İyi, temiz hava alan, havadar
Sıkıştırılmış hava ile çalışan (alet vb.)
kuvalak
havalı zarf
dışı kağıt içi hava kabarcıklı kırılma olasılığını azaltan korumalı zarf
havalı direksiyon
Motorlu bir taşıtın direksiyon sisteminin hidrolik düzen ile kolayca hareket sağlayabilmesi özelliği veya durumu
havalı fren
Hava basıncı ile yönetilen pistonlu fren
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Müzikte ezgili ses, sad
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Bir binanın üzerine kat çıkma hakkı
HAVA
(Osmanlı Dönemi) (Hevâ) Hava. Dünyayı çeviren atmosfer. Cevv. Yer ile gök arası
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Bir yerin hâli ve sıhhat bakımından durumu
HAVA
(Osmanlı Dönemi) Hafif yel
Hava
esir
Hava
ambiyans
hava
Sonuçsuz, anlamsız, boş durum, davranış, söz. Çekicilik, albeni, alım, cazibe
hava
Çekicilik, albeni, alım, cazibe
hava
Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu
hava
Müzik parçalarında tür: "Kâğıthane havası tutturur, bahriye çiftetellisi çalardık."- S. F. Abasıyanık
hava
Keyif, âlem
hava
Duygular
hava
Görünüş, davranış, söz vb. için bir kimsenin durumunu belirten özellik: "Buna rağmen öyle kibar ve asil havası vardır ki, bu damga bile onu çirkinleştiremez, inadına daha bir uçarı, daha bir sevimli yapar."- H. Taner
hava
Bir kimsenin durumunu belirten özellik
hava
Gökyüzü
hava
Çevreyi kuşatan boşluk
hava
Meteorolojik olayların bütünü: "Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu."- M. Ş. Esendal
hava
Esinti
hava
Meteorolojik olayların bütünü
hava
Gökyüzü doğrultusunda
hava
Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans
hava
Müzik aletlerinden çıkan ses perdesi
hava
Müzik parçalarında tür
hava
Tarz, üslûp
hava
Onların diliyle, onların sesiyle, onların havasıyla..."- Y. Z. Ortaç
hava
Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu: "Havanın üşütecek kadar serinlemiş olmasına göre sabah yakın."- R. N. Güntekin
hava
Tarz, üslup: "Namık Kemal'e, Tevfik Fikret'e başarılı nazireler yazmıştır
hava
Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans: "Bugünlük, bu masal havası içinde onunla beraber yaşamalıyız."- S. F. Abasıyanık
hava
Sonuçsuz, anlamsız, boş durum, davranış, söz vb
hava
Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı
havalı