kırılmalar

listen to the pronunciation of kırılmalar
Türkçe - İngilizce
refractions
plural of refraction
kır
prairie

Laura Ingalls grew up on the prairie. - Laura Ingalls kırda büyüdü.

kır
{i} grizzle
kırılma
crash
kır
field

The field is full of wild flowers. - Tarla kır çiçekleriyle dolu.

A herd of friesian cattle graze in a field in British countryside. - Siyah alaca sığır sürüsü İngiliz kırsalında bir tarlada otlar.

kırılma
{i} split
kır
countryside

Every summer I go to the countryside. - Her yaz kırsala giderim.

The countryside is beautiful in the spring. - Kırsal İlkbaharda güzeldir.

kır
Moor
kır
{s} grey
kır
{f} broke

Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him. - Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.

This window has been broken for a month. - Bu pencere bir aydır kırıktır.

kır
{i} fell

I knew I'd broken my wrist the moment I fell. - Düştüğüm anda bileğimi kırdığımı biliyordum.

I broke my wrist when I fell on it. - Üzerine düştüğümde bileğimi kırdım.

kır
blot
kır
wild

Tom and Mary picked some wildflowers by the river. - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.

I saw the girls pick the wild flowers. - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.

kır
the country

We spent a quiet day in the country. - Biz kırda sessiz bir gün geçirdik.

Every summer I go to the countryside. - Her yaz kırsala giderim.

kır
the wild

Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red. - Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.

I saw the girls pick the wild flowers. - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.

kır
slopes
kırılma
crushing
kırılma
(Gıda) breakdown
kırılma
fraction
kırılma
bending
kırılma
(Biyokimya) lysis
kırılma
(Biyokimya) cleavage
kır
hoar
kır
breake
kır
wilderness
kır
grizzled
kır
country

Feeling tired after his walk in the country, he took a nap. - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.

Why do you think Tom prefers living in the country? - Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?

kır
heath
kır
break up

Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day. - Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.

kır
{f} shattering
kır
{f} broken

By whom was this window broken? - Bu pencere kim tarafından kırıldı?

She is responsible for this broken window. - Bu kırık pencereden o sorumludur.

kır
{f} break

But love can break your heart. - Ama aşk kalbinizi kırabilir.

That boy often breaks our windows with a ball. - Şu çocuk sık sık bir top ile pencerelerimizi kırıyor.

kır
{f} breaking

She forgave me for breaking her mirror. - Aynasını kırdığım için beni bağışladı.

I must apologize to you for breaking the vase. - Vazoyu kırdığım için senden özür dilemeliyim.

kır
{f} shattered

Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates. - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.

kır
shatter

Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates. - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.

kırılma
break

Plastic does not break easily. - Plastik kolayca kırılmaz.

The bamboo bent but did not break. - Bambu eğildi ama kırılmadı.

kırılma
rupture
kırılma
fracture
kırılma
refraction
kırılma
breakup
kırılma
breaking

Everyone has a breaking point. - Herkesin bir kırılma noktası var.

Everyone has their breaking point. - Herkesin kırılma noktası var.

kırılma
clip
kırılma
refracting
kırılma
smash
kırılma
offense
kır
countryside, the country, rural area
kır
grey, gray; grey, gray; (saç) hoary, hoar
kır
grayish
kır
moorland
kır
(Tabiat Doğa) de: Heideland heath
kır
frosty

Young plants should be protected in frosty weather. - Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.

kır
grayness
kır
uncultivated and open country
kır
greyish
kır
grizzly
kır
gray

Gray squirrels bury nuts, but red squirrels don't. - Gri sincaplar fıstık gömer, ancak kırmızı sincaplar gömmez.

Gray goes well with red. - Gri, kırmızı ile iyi gider.

kır
bent

The bamboo bent but did not break. - Bambu eğildi ama kırılmadı.

kır
diffract
kır
rive

Tom and Mary picked some wildflowers by the river. - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.

kır
refract
kır
griseous
kır
ruffle
kır
weald
kır
knap
kır
champaign
kır
riven
kırılma
breakage
kırılma
breaking, break
kırılma
coquettish way of walking; coquettish gestures
kırılma
hurt, offense
kırılma
refractive
kırılma
breaking; refraction
kırılma
offence [Brit.]
kırılma
yield
kırılma
diffraction
kırılma
{i} offence
kırılma
failure
kırılma
pique
Türkçe - Türkçe

kırılmalar teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Kır
(Osmanlı Dönemi) BEYABAN
Kır
sahra
Kır
(Osmanlı Dönemi) BERİYYE
Kırılma
(Osmanlı Dönemi) KATİA
Kırılma
(Osmanlı Dönemi) İNFİSAM
Kırılma
refraksiyon
Kırılma
inkisar
kır
Bu renkte olan. Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer: "Araba tenha, düz yolda tıkır tıkır gidiyor, ara sıra kır kokuları getiren hafif bir rüzgâr esiyordu."- Ö. Seyfettin
kır
Kulağı beyaz işaretli keçi
kır
Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer
kır
Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk: "Gözlerinden, kırları artan sakalına bir iki damla yaş düştü."- F. R. Atay
kır
Orman, dağ vb.ne karşıt olan açıklık yer: "Bizim kır evinde roman var; fakat roman dersi verecek bir edebiyat kitabı yok."- F. R. Atay
kır
Tarla
kır
Bu renkte olan
kır
Orman, dağ vb.ne karşıt olan açıklık yer
kır
Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk
kırılma
Yürürken salınma, nazlı yürüyüş
kırılma
Saydam bir ortamdan başka bir saydam ortama (örneğin havadan cama) geçen bir ışının doğrultusunu değiştirmesi
kırılma
Kırılmak işi
kırılma
Saydam bir ortamdan başka bir saydam ortama geçen bir ışının doğrultusunu değiştirmesi
kırılmalar