kesinleştirme

listen to the pronunciation of kesinleştirme
Türkçe - İngilizce
definition
confirmation
kesin
{s} exact

I don't know exactly yet. - Henüz kesin olarak bilmiyorum.

The exact temperature is 22.68 degrees Celsius. - Kesin sıcaklık 22.68 derece Celsiustur.

kesin
precise

Precise measurements are required. - Kesin ölçümler gerekli.

Precisely speaking, I need six hours to at least think straight. Additionally, I need seven hours to be happy. - Kesin olarak konuşursam, sağlıklı düşünmek için en az altı saate ihtiyacım var. Ayrıca mutlu olmak için yedi saate ihtiyacım var.

kesin
certain

You can certainly swim in the lake, but there is no sense in doing so. - Gölde kesinlikle yüzebilirsin fakat öyle yapmanın anlamı yok.

It is not certain when he came here. - Buraya ne zaman geldiği kesin değil.

kesin
{s} accurate

He made an accurate report of the incident. - Olayla ilgili kesin bir rapor hazırladı.

The text above contains no accurate facts on the matter. - Yukarıdaki metin konuyla ilgili kesin bilgiler içermiyor.

kesin
{s} final

The court's decision is final. - Mahkemenin kararı kesindir.

That budget isn't yet final. - O bütçe henüz kesinleşmiş değil.

kesin
absolute

I looked down and had absolutely nothing to say. - Aşağı baktım ve kesinlikle söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.

It is absolutely impossible to do so. - Öyle yapmak kesinlikle imkansızdır.

kesinleştirmek
ensure
kesin
definitive

The definitive answer is no. - Kesin cevap hayırdır.

kesin
{s} frozen
kesin
{s} rigorous
kesin
assertive
kesin
firm

I'm firmly opposed to corporal punishment. - Ben işkenceye kesin olarak karşıyım.

Jefferson believed firmly in the value of education. - Jefferson eğitimin değerine kesin olarak inanıyordu.

kesin
sure

It's great! You'll laugh for sure. - O harika! Kesinlikle güleceksiniz.

The weather will be good tonight for sure. - Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.

kesin
definite

It will be four years before the definite result of beef liberalization emerges. - Sığır serbestleştirilmesinin kesin sonucu ortaya çıkmadan önce dört yıl olacak.

Tom should definitely go visit Mary next weekend. - Tom bir sonraki hafta sonu kesinlikle Mary'yi ziyarete gitmeli.

kesin
{s} declared
kesinleştirmek
make certain of
kesin
{s} determined
kesin
specific
kesin
irreversible
kesin
sure to

He is sure to come tomorrow. - O, kesinlikle yarın gelecek.

Her son is sure to succeed. - Oğlu kesinlikle başarılı olacak.

kesin
utter
kesin
precision

Sami fired and shot the intruder with precision. - Sami ateş etti ve izinsiz giren kişiyi kesin bir şekilde vurdu.

Precision in measurement is important. - Ölçümde kesinlik önemlidir.

kesin
pronounced
kesin
slipt
kesin
pointed
kesin
uncompromising
kesin
unambiguous
kesin
(Argo) in the bag
kesin
incontrovertible
kesin
categorial
kesin
out of question
kesin
for sure

Tom can't say for sure how many times Mary has been to Boston. - Tom Mary'nin kaç kez Boston'da bulunduğunu kesin olarak söyleyemez.

The weather will be good tonight for sure. - Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.

kesin
bound

He's bound to notice your mistake. - Onun hatanı farketmesi kesin.

Jack is bound to succeed this time. - Jack bu sefer kesin başaracak.

kesin
clean-cut
kesin
(Kanun) mandatory
kesin
point-blank
kesin
truthful
kesin
(Konuşma Dili) hard and fast
kesin
unquestionable
kesin
undeniable
kesin
immutable
kesin
matriculation
kesin
affirmative
kesin
unquestioned
kesin
category
kesin
concrete
kesin
unequivocal
kesin
as sure as i'm sitting here
kesin
indisputable
kesin
doubtless
kesin
short and to the point
kesin
spot-on
kesinleştirmek
confirm
Kesin
explicit
kesin
strict

This is strictly between us. - Bu kesinlikle aramızdadır.

Smoking is strictly prohibited. - Sigara içmek kesinlikle yasaktır.

kesin
dernier
kesin
implicit
kesin
clear-cut
kesin
express
kesin
indubitable
kesin
safe

There is definetly a safe route! - Kesinlikle güvenli bir rota var!

You'll be absolutely safe. - Kesinlikle güvende olacaksın.

kesin
decisive
kesin
conclusive

The evidence is fairly conclusive. - Kanıtlar oldukça kesin.

kesin
flat

She flatly refused to let him in. - Onun içeri girmesine kesinlikle izin vermedi.

He rejected our demand flatly. - Talebimizi kesin bir şekilde reddetti.

kesin
hard-and-fast
kesin
tangible
kesin
unalterable
kesin
crucial
kesin
unerring
kesin
{i} deciding
kesin
direct

Tom certainly doesn't have a very good sense of direction. - Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.

kesin
secure
kesinleştirmek
seal
kesinleştirmek
assure
kesin
{s} mathematical
kesin
be precise
kesin
definate
kesinleştirmek
Make (something) definite or final
kesin
clean cut
kesin
sure as death

It's as sure as death. - Bu, ölüm kadar kesindir.

kesin
definite, certain, definitive, decisive, absolute, accurate, precise, exact, categorical, final; indisputable, incontrovertible
kesin
categorical

I am categorically opposed to the company declaring bankruptcy. - Ben şirketin iflas ilan etmesine kesin bir biçimde karşıyım.

I categorically refused. - Kesin bir dille reddettim.

kesin
cheese it
kesin
decisive, firm (statement)
kesin
downright
kesin
dogmatic
kesin
extreme
kesin
irrevocable
kesin
definite; absolute, categorical; final, irrevocable
kesin
decided

He decided to give up smoking once and for all. - Sigara içmekten kesin olarak vazgeçti.

The atmosphere in the room was decidedly frosty. - Odadaki atmosfer kesinlikle soğuktu.

kesin
{s} square

If you go to Beijing, definitely have a look at Tiananmen Square. - Beijing'e gideceksen, kesinlikle Tiananmen Meydanı'na bir bak.

kesin
terminative
kesin
{s} undoubted

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

kesin
pointblank
kesin
{s} stark
kesin
point blank
kesin
{s} peremptory
kesin
{s} surefire
kesin
{s} ocular
kesin
{s} rigid
kesin
{s} unquestioning
kesin
{s} round

Tom certainly deserves a round of applause. - Tom kesinlikle bir tur alkış hak ediyor.

kesin
{s} scientific
kesin
{s} positive

I'm absolutely positive that Tom can do that. - Tom'un bunu yapabildiğinden kesinlikle eminim.

I'm absolutely positive that I can do that. - Bunu yapabileceğimden kesinlikle eminim.

kesin
spot on
kesin
clear cut
kesin
clearcut
kesin
{s} outright
kesinleştirmek
to make (something) definite or final
kesinleştirmek
to make definite
kesinleştirmek
concretize
Türkçe - Türkçe
Kesinleştirmek işi
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kati, maktu: "Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu, tersine söylemek gelir içimden."- N. Ataç
Kesin
kat'i
Kesin
kati
Kesinleştirmek
(Osmanlı Dönemi) RAMAZ
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kat'î, maktu
kesin
(Osmanlı Dönemi) katî
kesinleştirmek
Kesin bir duruma getirmek
kesinleştirme