kulübe

listen to the pronunciation of kulübe
Türkçe - İngilizce
hut

Naoki was poor and lived in a hut. - Naoki fakirdi ve bir kulübede yaşıyordu.

She was living alone in a hut. - O, bir kulübede tek başına yaşıyordu.

cottage

It seemed that that house was small if it was compared with the cottage which he lived in even recently. - Son zamanlarda onun yaşadığı kulübe ile karşılaştırılırsa o ev küçük görünüyordu.

His cottage is on the coast. - Onun kulübesi kıyıda.

shed

You'll find a rake in the shed. - Kulübede bir tırmık bulacaksınız.

They don't have a shed. - Onların bir kulübesi yok.

lodge

There's a fishing lodge near Boston that I often go to. - Boston yakınında sık sık gittiğim bir balıkçı kulübesi var.

hovel
cabin

Naoki was poor and lived in a cabin. - Naoki fakirdi ve bir kulübede yaşardı.

Naoki was poor and lived in a small cabin. - Naoki yoksuldu ve küçük bir kulübede yaşıyordu.

shanty
hut; cabin; shack, shanty
box

Where is the nearest telephone box? - En yakın telefon kulübesi nerede?

I saw a number of people around the police box. - Polis kulübesinin etrafında çok sayıda insan gördüm.

tollbooth
shack

When we entered the shack, we saw a half-eaten pie on the table. - Kulübeye girdiğimizde, masada yarısı yenmiş bir turta gördük.

Are you using this shack as a house? - Bu kulübeyi bir ev olarak mı kullanıyorsun?

kiosque
crib
kiosk
booth

I have left my umbrella in the phone booth. - Şemsiyemi telefon kulübesinde unutmuşum.

Telephone booths are very scarce around here. - Telefon kulübeleri burada çok az bulunur.

hut, shed, cabin, shack, shanty, cottage; sentry box; telephone booth, telephone box; tollbooth
cote
hutch
telephone box
cot

I saw a cottage in the distance. - Uzakta bir kulübe gördük.

Peter's cottage is very big. - Peter'ın kulübesi çok büyük.

chanty
rancho
wanigan
bower
kulüp
club

This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed. - Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.

George is at the club today. - George bugün kulüpte.

kulübeler
huts
kulüp
(Ticaret) society
kulüp
clubhouse

Hats aren't allowed to be worn inside the clubhouse. - Kulüp binasında şapka giyilmesine izin verilmiyor.

tahta kulübe
cabin
bir tür kulübe
penty
kulüp
club, association, society
kulüp
clubhouse, club building
kulüp
club; clubhouse
kulüp
fellowship
kütüklerden yapılmış kulübe
log cabin
küçük kulübe
cot
Türkçe - Türkçe
Kerpiç, saman veya ağaçtan yapılmış küçük, basit, ilkel ev
Kerpiç, saman veya ağaçtan yapılmış küçük, basit, ilkel ev: "Ahırların öteki yamacında bir bahçıvan kulübesi vardı."- S. F. Abasıyanık
Alçak gönüllülük göstermek amacıyla "ev" anlamında kullanılır
Bir yeri beklemekle görevli kimsenin içinde bulunduğu küçük barınak
Hayvanlar için yapılmış barınak
baraka
alaçuk
kulüp
Spor kulübü: "Geceleri kapalı olan kulübün salonu aydınlanmıştı."- Ö. Seyfettin
kulüp
Görüşmek, konuşmak, okumak, spor yapmak gibi amaçlarla yalnız üye olanların toplandıkları yer: "İkisi de şehrin satranç kulübü üyelerindendir."- S. F. Abasıyanık
kulüp
Spor kulübü
kulüp
Görüşmek, konuşmak, okumak, spor yapmak gibi amaçlarla yalnız üye olanların toplandıkları yer
kulüp
Milletlerin oluşturduğu grup, pakt
kulüp
Kişilerin, toplulukların oluşturduğu grup
kulübe