olay

listen to the pronunciation of olay
Türkçe - İngilizce
event

The event affected his future. - Olay onun geleceğini etkiledi.

Her debut was the biggest social event of the season. - Onun sahneye ilk çıkışı mevsimin en büyük sosyal olayı idi.

incident

He described the incident in detail. - O, olayı ayrıntılı olarak açıkladı.

Years intervene between the two incidents. - İki olay arasında yıllar geçer.

case

He was involved in a murder case. - O, bir cinayet olayına karıştı.

She is wrong in nine cases out of ten. - O, on olayın dokuzunda hatalıdır.

circumstance

Given the circumstances, it was inevitable that such an incident should take place. - Şartlar göz önüne alındığında, böyle bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı.

fact

Wait until all the facts in the case are known. - Olay hakkındaki tüm gerçekler bilinene kadar bekleyin.

Would you like to know the truth about this fact? - Bu olay hakkındaki gerçeği bilmek istiyor musun?

happening

You don't need to worry about that happening. - O olay hakkında endişelenmenize gerek yok.

The story was full of marvelous happenings. - Hikaye hayret verici olaylarla doluydu.

experience

This is Mary's first experience of a death in the family. - Bu, Mary'nin ailedeki ilk ölüm olayıdır.

This experience has changed me. - Bu olay beni değiştirdi.

event, occurrence
thing

Tom often has trouble remembering things. - Tom'un çoğunlukla olayları hatırlama sorunu var.

Try to see things as they really are. - Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış.

occurring
accident

What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene. - Bu kazada beni en çok şaşırtan şey avukatların olay yerine bu kadar çabuk gelmeleri.

What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene. - Kaza hakkında beni en çok şaşırtan şey avukatların olay yerine ne kadar çabuk varmalarıydı.

bang
episode

It was an embarrassing episode. - Utanç verici bir olaydı.

unusual event, incident
instance
event, incident, case, fact, happening, occurrence; phenomenon
scene

The scene of the car accident was a horrifying sight. - Araba kazası olay yeri korkunç bir manzaraydı.

A crowd gathered at the scene. - Bir kalabalık olay yerinde toplandı.

occurrence

Needless to say, theft was a rare occurrence. - Söylemeye gerek yok, hırsızlık nadir bir olaydı.

That is the common occurrence in Japan. - O, Japonya'da yaygın olaydır.

affair

They are going to investigate the affair. - Onlar olayı araştıracak.

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

(Nükleer Bilimler) phenomena

Mathematics is the foundation of all exact knowledge of natural phenomena. - Matematik doğal olaylar hakkındaki bütün bilginin temelidir.

A rainbow is one of the most beautiful phenomena of nature. - Bir gökkuşağı doğanın en güzel olaylarından biridir.

chose
apparition
business
occasion

What's the big occasion today? - Bugünkü büyük olay nedir?

phenomenon

Lightning is an electrical phenomenon. - Şimşek, elektriksel bir olaydır.

A rainbow is a natural phenomenon. - Bir gök kuşağı doğal bir olaydır.

news event
episodes
the event
contingent
olay yeri
{i} scene

She described the scene in detail. - Olay yerini detaylı olarak tanımladı.

The scene of the car accident was a horrifying sight. - Araba kazası olay yeri korkunç bir manzaraydı.

olay (bir yerde) geçmek
take place
olay (bir yerde) geçmek
come about
olay (bir yerde) geçmek
occur
olay bul
(Bilgisayar) find events
olay güdümlü
event driven
olay kaydı
(Bilgisayar) event sign-up
olay kaydı
coverage
olay mahalli
venue
olay metodu
case method
olay oluştur
(Bilgisayar) build event
olay oluştur
(Bilgisayar) generate event
olay raporu
statement of facts
olay türü
(Bilgisayar) type event
olay türü
(Bilgisayar) event type
olay yerinde
on the ground
olay yok
(Bilgisayar) no event
olay yönetimi
(Bilgisayar) event management
olay çıkarmak
stir up trouble
olay çıkarmak
(Konuşma Dili) raise cain
olay çıkarmak
put on a scene
olay adı
(Bilgisayar) name of event
olay anı
time of incident
olay anında
time of incident
olay anında
at the time of incident
olay ayarı
(Bilgisayar) events setup
olay başına
(Sigorta) any one occurrence
olay başına
(Sigorta) any/one event
olay ekle
(Bilgisayar) add events
olay kayıtçısı
(Bilgisayar) event recorder
olay raporu
factual report
olay sonrası
post-factum
olay tasavvuru
(Kanun) incidence description
olay tuttu
has clicked
olay yaratmak
hit the headlines
olay yeri
spot

The police suspended Tom's licence on the spot. - Polis olay yerinde Tom'un lisansını askıya aldı.

The murderer was arrested on the spot. - Katil olay yerinde tutuklandı.

olay yeri
(Latin) locus in quo
olay yeri
locale
olay yeri
scene of crime
olay yeri
scene of accident
olay yeri
setting
olay yeri incelemesi ve araştırması
(Hukuk) visit and search the scene of the crime
olay yerinde
on the spot
olay yerinden gelen ilk fotoğrafları kıymetlendirme raporu
(Askeri) hot photo interpretation report
olay çıkarma!
don´t make a scene!
olay çıkarmak
to make trouble, cause trouble
olay çıkarmak
kick up a stink
olay çıkarmak
to kick up a fuss/row/shindy/stink, to make a scene
olay çıkarmak
raise a stink
olay çıkartmak
make a scene
olay çıkartmak
create a tension
olay öncüleri
(Ticaret) fact premises
olacağı önceden işaret edilen olay
antitype
beklenmedik olay
contingency
beklenmedik olay
quirk
olay yeri
theater
olaylar
{i} developments
olaylar
things

Tom often has trouble remembering things. - Tom'un çoğunlukla olayları hatırlama sorunu var.

We must not get angry at things: they don't care at all. - Biz olaylara kızmamalıyız: onlar hiç umursamıyor.

önemli olay
highlight

This was the highlight of my day. - Bu, günümün önemli olayıydı.

üzücü olay
sorrow
beklenen olay
(Bilgisayar) invited event
garip bir olay
freak
garip olay
quirk
heyecan uyandıran olay
sensation
heyecan verici olay
excitement
ilgi çeken olay
draw
kritik olay
(Havacılık) critical incident
nefis bir olay!
(Konuşma Dili) deal
olaylar
data
olaylar
(Bilgisayar) events on
pek uzak olmayan olay
in the offing
sonraki olay
(Bilgisayar) next event
tetikleyici olay
(Ticaret) triggering event
tuhaf olay
weirdy
tuhaf olay
weirdie
yeni olay
(Bilgisayar) new event
yinelenen (olay)
recurrent
yinelenen olay
(Bilgisayar) recurring event
önemli olay
(Ticaret) milestone
başa gelen olay
experience
olay yeri
locality
olay yeri
crime scene

The crime scene was in a dilapidated motel. - Olay yeri harap olmuş bir moteldeydi.

Police questioned many persons who worked near the crime scene. - Polis olay yerine yakın çalışan birçok kişiyi sorguladı.

olay yeri
theatre
olaylar
goings-on
acıklı olay
tragic events
hadise / olay
(Hukuk) case
olaylar
incidents

We had no unexpected incidents during our trip. - Gezimiz sırasında beklenmedik olaylarımız olmadı.

Such incidents are quite common. - Bu gibi olaylar oldukça yaygındır.

olaylar
events

What were the chief events of last year? - Geçen yılın önemli olayları nelerdi?

Tom loves sports events. - Tom spor olaylarını sever.

olaylar
episodes
olaylar
affairs
sosyal olay
Social events
çok acıklı olay
very sad event
örnek olay
case
üzücü olay
sad incident
üzücü olay
heartbreaking incident
Müşterek Harekat Planlama ve İdare Sistemi Olay Raporlama Sistemi
(Askeri) Joint Operation Planning and Execution System Incident Reporting System
beher olay başına
(Sigorta) each and every occurrence
beklenmedik olay
accident
beklenmedik olay
contingent
beklenmedik olay
thunderbolt
belirsiz olay
(Ticaret) uncertain event
bilince yansıyan olay
phenomenon
bir tek olay için bulunmuş sözcük
nonce word
biyolojik olay
(Biyoloji) biological incident
doğal olay
phenomenon

In Sweden it is more common for a child to have three first names than one, but here, at home, this is a more unusual phenomenon. - İsveç'te bir yerine üç isme sahip olmak bir çocuk için daha yaygındır, fakat burada, evde, daha sıra dışı bir doğal olaydır.

dört senede bir olan olay
quadrennial
dört yıl süren olay
quadrennial
felâketle sonuçlanan olay
catastrophe
fiziksel olay
physical phenomenon
heyecanlı olay
rouser
hukuksal olay
case
ilginç olay
highlight
ilk olay
(Bilgisayar) first event
jeolojik olay
geological phenomenon
kesin olay
certain event
kesinkes olacak olay
dead cert
kimyasal olay
(Kimya) chemical event
kimyasal olay
chemical phenomenon
matrak olay
screamer
olay yeri
{i} venue
olaylar
phenomena

Tom believes in paranormal phenomena. - Tom normal ötesi olaylara inanıyor.

The scientist explained the strange phenomena in the light of recent scientific knowledge. - Bilimci son bilimsel bilgiler ışığında garip olayları açıkladı.

periyodik olay
periodic event
sismik olay
seismic phenomena
sismik olay
seismic event
sosyal olay
social fact-event
sıradan olay
common event
temel olay
(Ticaret) primary event
önemli olay
watershed
önemsiz olay
incidental
örnek olay
precedent
örnek olay
case study
İngilizce - İngilizce
Palm leaves, prepared for being written upon with a style pointed with steel
Türkçe - Türkçe
Önemli tarihî olgu
Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vak'a
Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vaka: "O olaydan sonra bir daha yalnız kalmamıştık onunla."- N. Cumalı. Önemli tarihsel olgu
fenomen
(Osmanlı Dönemi) hâdise
olay bilimi
Görüngü bilimi, fenomenoloji
hayırlı olay
(Tarih) Vaka-i Hayriye (Hayırlı Olay), 16 Haziran 1826 tarihinde, İstanbul'da Osmanlı padişahı İİ. Mahmut tarafından Yeniçeri Ocağı'nin kaldırılmasıyla sonuçlanan olaylara verilen isimdir
Olaylar
ahval
gölge olay
Bir olaya katılan, fakat ona hiçbir etki yapmayan veya başka bir olay tarafından var edilerek ona bağlı kalan olay
sosyal olay
İnsanlar arası ilişkilerden doğan ve bir defa olup biten sosyal oluşum, sosyal hadise
İngilizce - Türkçe

olay teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

(olay) yerinde soruşturma
yerinde tetkik
olay