dışında

listen to the pronunciation of dışında
Турецкий язык - Английский Язык
off

Tom has been out of the office for a couple weeks. - Tom birkaç haftadır ofisin dışındaydı.

Tom will be out of the office until next Monday. - Tom gelecek pazartesiye kadar ofisin dışında olacak.

out of

Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection. - Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.

Traveling abroad is out of the question. - Yurt dışında seyahat söz konusu değil.

apart from

Apart from English, he also teaches math. - İngilizcenin dışında, aynı zamanda matematik öğretir.

Apart from the cost, it will take long to build the bridge. - Köprü yapmak, maliyetin dışında, uzun sürecektir.

outside of

Tom owns a lot of land just outside of Boston. - Tom'un tam Boston'un dışında bir sürü arsaya sahip.

Outside of a dog, a book is man's best friend. Inside of a dog, it's too dark to read. - Bir köpeğin dışında, bir kitap insanın en iyi arkadaşıdır. Bir köpeğin içinde, okumak için çok karanlıktır.

except

No one came yesterday except Tom and Mary. - Dün Tom ve Mary dışında hiç kimse gelmedi.

The men had little to do except hunt for food. - İnsanların yiyecek için avlanmanın dışında yapacakları çok az şeyleri vardı.

short
without
beside

That store sells many things besides furniture. - O mağaza mobilya dışında birçok şey satmaktadır.

There was no one in the room besides Tom and Mary. - Tom ve Mary'nin dışında odada hiç kimse yoktu.

outside; except, exclusive of, with the exception of
save

Out of my salary, I had begun to save a few dollars. - Aylığımın dışında, birkaç dolar biriktirmeye başladım.

outside

Innovators think outside the box. - Yenilikçiler televizyonun dışında düşünüyorlar.

Do not walk outside this area. - Bu alanın dışında yürümeyin.

aside from

Aside from Barack Obama, all US presidents were white. - Barak Obama dışında bütün Amerika başkanları beyazdı.

Aside from him, nobody else came to the party. - Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.

saving

He is saving money for a trip abroad. - Yurt dışında bir yolculuk için para biriktiriyor.

I am saving money in order to study abroad. - Yurt dışında eğitim yapmak için para biriktiriyorum.

on the outside of
short of
out

Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection. - Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.

Traveling abroad is out of the question. - Yurt dışında seyahat söz konusu değil.

besides

It's unlikely that anyone besides Tom would consider taking that job. - Tom'un dışında birinin o işi almayı istemesi pek olası değil.

There was no one in the room besides Tom and Mary. - Tom ve Mary'nin dışında odada hiç kimse yoktu.

excepting
but the

Gabriel took nothing but the hot soup and a little sherry. - Gabriel sıcak çorba ve biraz şerinin dışında bir şey almadı.

except that

Except that here, it's not so simple. - Burası dışında, çok basit değil.

He is a nice man, except that he talks too much. - Çok fazla konuşmasının dışında, iyi bir adam.

not including
exclusive
above
hyper-
other than during
bar

Aside from Barack Obama, all US presidents were white. - Barak Obama dışında bütün Amerika başkanları beyazdı.

The kitchen table was bare except for a bowl of fruit. - Bir kase meyvenin dışında mutfak masası bomboştu.

barring
exclusive of
other than

Tom does little other than play the guitar. - Tom gitar çalmanın dışında çok az şey yapar.

That is something other than beautiful. - O, güzelin dışında bir şey.

without the exception of
out of which
beyond

Is the human condition flexible enough to adapt to environments beyond Earth? - İnsan bünyesi, Dünya dışındaki ortamlara uyum sağlayabilecek kadar esnek mi?

Tom got time and a half when he worked beyond his usual quitting time. - Tom normal çalışma saatlerinin dışında çalıştığında %50 zamlı aldı.

without the exception
supra
hyper
dış
exterior
dış
external

That politician is well versed in internal and external conditions. - O politikacı iç ve dış koşullarda deneyimlidir.

Women's faces are often more beautiful when they take their clothes off, for they then stop thinking about their external appearance. - Kadınların yüzü giysilerini çıkardıklarında çoğunlukla daha güzeldir, zira onlar o zaman dış görünüşleri hakkında düşünmekten vazgeçerler.

dış
outer

The cerebral cortex is the brain's outer layer. - Serebral korteks beynin dış katmanıdır.

Is there life in outer space? - Dış uzayda yaşam var mı?

dışında tutmak
leave out
dışında tutmak
exclude
dışında tutmak
to exclude from
dışında bir şey
anything but
dışında bırakma
exclusion
dışında bırakmak
put out of
dışında bırakmak
to exclude (from), to except
dışında kalmak
to stay out of
dışında outside
(of)
dışında tutmak
except
dışında tutmak
to exclude (from), to except
dış
extrinsic
dış
outward

No matter how we try, it is impossible to distinguish good people from bad people by outward appearances. - Ne yaparsak yapalım, iyi insanları kötü insanlardan dış görünüşlerine bakarak ayırmak imkansızdır.

Sami's body had no outward sign of visible trauma. - Sami'nin cesedinde hiçbir görünür dış travma işareti yoktu.

dış
foreign

He is well versed in foreign affairs. - O dışişlerinde iyi deneyimlidir.

Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home. - Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.

dış
{s} out

I wish you would shut the door when you go out. - Keşke dışarı çıktığın zaman kapıyı kapatsan.

I can't go out because I have a lot of homework. - Dışarıya çıkamam çünkü çok ödevim var.

bunun dışında
apart from that/this
ders programının dışında
extracurricular
dış
off

You are off the point. - Konunun dışına çıktın.

Don't forget to turn off the gas before going out. - Dışarı çıkmadan önce gazı kapatmayı unutmayın.

dış
(Askeri) outlying
dış
outdoor

It is getting dark outdoors. - Dışarıda hava kararıyor.

She shooed him outdoors. - O onu dışarı kışkışladı.

dış
(Biyokimya) peripheral
dış
(Otomotiv) threat

Both we and the Soviets face the common threat of nuclear destruction and there is no likelihood that either capitalism or communism will survive a nuclear war. - Biz ve sovyetler nükleer yıkımın alışılmış tehditiyle yüz yüzeyiz ve hem kapitalizmin hem komunizmin nükleer bir savaşla mücadele etmesi olasılık dışı.

dış
{s} salient
dış
appearance

She managed to keep up appearances. - O, dışarıya belli etmedi.

Don't be fooled by appearances. - Dış görünüşlere aldanmayın.

ekran dışında
(Bilgisayar) offscreen
ekran dışında
(Bilgisayar) off-screen
yetki dışında
(Ticaret) ultra vires
ülke dışında
abroad
dış
exogenous
dış
outside

Could we have a table outside? - Dışarıda bir masaya oturabilir miyiz?

Innovators think outside the box. - Yenilikçiler televizyonun dışında düşünüyorlar.

yurt dışında
abroad

Traveling abroad is now more popular. - Yurt dışında seyahat şimdi daha popüler.

I've been invited on a trip abroad, but I don't want to go. - Yurt dışında bir geziye davet edildim, ama ben gitmek istemiyorum.

benim isteğim dışında
I want my outside
dış
exteriors
dış
outher
mücbir sebepler dışında
except for force majeureexcept the compelling reasons/causes
onun dışında
aside from
onun dışında
beside
onun dışında
except for
onun dışında
apart from that
Kıta Amerikası dışında
(Askeri) outside the continental United States
anlamı dışında kullanılan kelime
counterword
atış menzili dışında
out of gunshot
bilgisi dışında
without one's knowledge
bir şeyin dışında
except for
bunun dışında
for the rest
bunun dışında
otherwise

Unless Tom tells you otherwise, you should be at tomorrow's meeting. - Tom sana bunun dışında söylemedikçe, yarınki toplantıda olmalısın.

The food wasn't very delicious, but otherwise the party was a success. - Yemek çok lezzetli değildi ama bunun dışında parti bir başarıydı.

bunun dışında
other than this
cinayet dışında her şey
anything short of murder
düzen dışında olan
orderless
dış
outer appearance; outer covering
dış
superficial
dış
external, outer
dış
offshore
dış
outside, exterior; outer; external; foreign
dış
ecto

Despite medical advances, ectopic pregnancy remains a significant cause of maternal mortality worldwide. - Tıbbi gelişmelere karşın dış gebelik, dünya çapındaki anne ölümlerinin önemli bir nedeni olmaya devam etmektedir.

dış
outside, exterior
dış
exo

How many exoplanets have been discovered so far? - Şimdiye kadar kaç tane dış gezegen keşfedildi?

The exosphere is the outermost layer of our atmosphere. - Egzosfer atmosferimizin en dış tabakasıdır.

dış
(Geometri) circumscribed
dış
without

It is very cold outside. You'll catch a cold without a coat. - Dışarıda hava çok soğuk, ceketsiz üşüteceksin.

Tom told Mary that it was too cold to go outside without a coat. - Tom Mary'ye paltosuz dışarı gidilmeyecek kadar çok soğuk olduğunu söyledi.

gerçek anlamı dışında kullanılan sözler
cant
görev dışında
off duty

The policeman was off duty. - Polis görev dışındaydı.

görüş mesafesi dışında
(Askeri) beyond visual range
gümrük dışında
(Ticaret) ex bond
güvey olmadık, ama kapı dışında bekledik
jocular I have no expertise on this matter but it's not foreign to me
iradesi dışında
in spite of oneself
dışında
off the job
kapsam dışında bırakmak
leave it out of the scope
kent dışında bulunan
(deyim) back of beyond
kent dışında olan
extramural
kist dışında oluşmak
(Tıp) extracystic
konu dışında
far afield
konu dışında tutmak
(Dilbilim) leave aside
konunun dışında
beside the point
konunun dışında olma
irrelevancy
konunun dışında olma
irrelevance
kurulum dışında
configured-off
menzil dışında
out of range
mesai saati dışında
out of working hours
mevzu dışında
beside the question
orman kanunu dışında bırakmak
disafforest
sokak dışında
off-street
sokak dışında park
off street parking
sözleşme hükümleri dışında uygulanabilir hukuk kuralları
(Hukuk) proper law, applicable law
yeryüzü dışında var olan
extraterrestrial
yetki alanım dışında
it's not within my province
yetki dışında
beyond cognizance
yurt dışında işlenen suç
(Kanun) extra territorial offence
yurt dışında işlenen suç
(Kanun) extraterritorial offence
ülke yasaları dışında olan
extraterritorial
ülkenin yasaları dışında olan
exterritorial
şehir dışında
upstate
şehir dışında
uptown
şehir dışında
downstate
şehir dışında bulunan
out of town
şehir dışında yerleşen insanlar
overspill
şehir dışında zenginlerin yaşadığı yerleşim yeri
exurb
Турецкий язык - Турецкий язык
-den başka, sayılmazsa: "Size hiç bu mektupların dışında 'Muhterem Yusuf Ziya Beyefendi' diyen oluyor mu?"- Y. Z. Ortaç
dış
Görülen, içte bulunmayan yüzey
dış
İki veya ikiden çok şeyde merkeze daha uzak olan
dış
Açık havada geçen sahneleri içine alan çekim
dış
Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı
dış
Bireyin ötesinde bir varlığı olan
dış
Bostanlar, bağlar, sürülmüş tarlalar."- A. Haşim
dış
Yabancı ülkelerle ilgili
dış
Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha uzak olan
dış
Bir kimsenin görünüşü, durum ve davranışları
dış
Bir konunun kapsamına girmeyen şey
dış
Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı: "Hafta sonunda şehrin dışına çıkıyoruz. Şehrin artık dışındayız
dışında
Избранное