98% of hungry people live in developing countries.
- Aç insanların % 98'i gelişmekte olan ülkelerde yaşar.
India is a developing country.
- Hindistan gelişmekte olan bir ülkedir.
Advanced countries must give aid to developing countries.
- Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere yardım etmeliler.
Commerce led to the development of cities.
- Ticaret şehirlerin gelişmesine neden oldu.
The development of applications for Android is possible from today.
- Android uygulamaların gelişmesi bugünden itibaren mümkündür.
I'm looking forward to your coming to Japan.
- Japonya'ya gelişini dört gözle bekliyorum.
We are all looking forward to your coming.
- Gelişinizi sabırsızlıkla bekliyoruz.
Possibly, the accident will delay his arrival.
- Kaza onun gelişini muhtemelen geciktirecek.
The arrival of the troops led to more violence.
- Askerlerin gelişi daha fazla şiddete yol açtı.
He has made rapid progress in English.
- O, İngilizcede hızlı bir gelişme yaptı.
He has made little progress in his English.
- O, İngilizcesinde az gelişme yaptı.
Advances in science and technology and other areas of society in the last 100 years have brought to the quality of life both advantages and disadvantages.
- Son 100 yılın bilim ve teknoloji ve topluluğun diğer alanlarındaki gelişmeler hayat kalitesine hem avantajlar hem de dezavantajlar getirdi.
But undoubtedly there were no scientific advances then.
- Ama kuşkusuz o zaman hiçbir bilimsel gelişme yoktu.
There was steady economic improvement.
- İstikrarlı ekonomik gelişme vardı.
American-British relations showed improvement.
- Amerikan-İngiliz ilişkileri gelişme gösterdi.
Trade between the two countries has been steadily growing.
- İki ülke arasındaki ticaret sürekli gelişiyor.
Reading helps you build up your vocabulary.
- Okumak kelime dağarcığınızı geliştirmenize yardım eder.
I want to build up my vocabulary.
- Kelime haznemi geliştirmek istiyorum.
Civilization has flourished for hundreds of years in this hidden land.
- Medeniyet bu gizli topraklarda yüzlerce yıldır gelişti.
The fine arts flourished in Italy in the 15th century.
- Güzel sanatlar on beşinci yüzyılda İtalya'da gelişti.
The story revolves around a mysterious adventure.
- Hikaye gizemli bir macera etrafında gelişiyor.
The tribe wasn't delighted about the advent of the peacemaker.
- Kabile arabulucunun gelişi hakkında memnun değildi.
Change can sometimes be difficult, but it can also open up new opportunities and be a means of personal growth and development.
- Değişim bazen zor olabilir, ancak yeni fırsatlar yaratabilir ve kişisel büyüme ve gelişme aracı olabilir.
Our work began to flourish.
- İşlerimiz gelişmeye başladı.