suçsuz

listen to the pronunciation of suçsuz
Турецкий язык - Английский Язык
blameless

He is blameless in this situation. - Bu durumda o suçsuzdur.

I don't think Tom is completely blameless for what happened. I think that he may even be the leader of the gang. - Tom'un olanlar konusunda tamamen suçsuz olduğunu sanmıyorum. Hatta elebaşı o olabilir bence.

innocent

Tom is probably innocent. - Tom muhtemelen suçsuz.

Tom told the judge that he was innocent. - Tom suçsuz olduğunu hakime söyledi.

not guilty, innocent
guiltless
not guilty

We find the defendant, Tom Jackson, not guilty. - Biz sanık, Tom Jackson'ı suçsuz buluyoruz.

I believe that Tom is not guilty. - Ben Tom'un suçsuz olduğuna inanıyorum.

clean-handed
harmless
innocent, blameless
(Politika, Siyaset) innocence

These dirty clothes could be a new piece of evidence to prove his innocence. - Bu kirli giysiler onun suçsuzluğunu kanıtlayacak yeni bir kanıt parçası olabilirdi.

That fact proves his innocence. - Bu gerçek onun suçsuzluğunu kanıtlar.

inculpable
clear
guilt free
unimpeachable
sinless
guilt

We find the defendant, Tom Jackson, not guilty. - Biz sanık, Tom Jackson'ı suçsuz buluyoruz.

The defendant was found not guilty by reason of insanity. - Sanık cinnet nedeniyle suçsuz bulundu.

suç
crime

The police set out to solve the crime. - Polis, suçu çözmek için yola çıktı.

Slavery is a crime against humanity. - Angarya, insanlık dışı bir suçtur.

suç
{i} offense

All human offenses are the result of a lack of love. - Tüm insanlık suçları sevgiden yoksunluğun bir sonucudur.

Due to his littering offense, he was forced to 10 hours community service. - Onun çöp suçu nedeniyle, o 10 saat toplum hizmeti yapmak zorunda kaldı.

suçsuz bir şekilde
innocently
suçsuz çıkarmak
exonerate
suçsuz bulmak
find not guilty
suçsuz çıkarmak
exculpate
suçsuz çıkarmak
to exonerate
suç
{i} blame

I don't blame you for the accident; it was not your fault. - Kaza için seni suçlamıyorum, senin hatan değildi.

Not only you but I also was to blame. - Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.

suç
{i} culpability
suç
{i} error

Don't blame him for the error. - Hata için onu suçlamayın.

To err is human. To blame somebody else for your errors is even more human. - Hatasız kul olmaz. hataların için başka birini suçlamak daha insanidir.

suç
{i} wrong

Tom is wrong to lay the blame on Mary. - Tom suçu Mary'ye yüklediği için hatalıdır.

They blamed themselves for being wrong. - Hata olduğu için kendilerini suçladılar.

suç
wrongdoing

Was he, in fact, guilty of wrongdoing? - Aslında o haksızlıktan dolayı suçlu muydu?

suç
trendy
suç
delictum
suç
erime
suç
misdemeanor
suç
offence

Sami committed an offence. - Sami bir suç işlemişti.

Such an offence is punished by a fine and/or imprisonment. - Böyle bir suç ceza ve / veya hapis ile cezalandırılır.

suç
fault

He convinced me that it was not his fault. - Onun onun suçu olmadığına beni ikna etti.

You always excuse your faults by blaming others. - Diğerleri suçlayarak her zaman hatalarını mazur görüyorsun.

suç
infraction
suç
sin

Both the old and young are guilty of sinning. - Hem yaşlılar hem de gençler günah suçlusudur.

You're guilty as sin. - Yüzüne bakılmayacak kadar suçlusun.

suç
Job

An attorney's job is proving that his client is innocent. - Bir avukatın işi müvekkilinin suçsuz olduğunu kanıtlamaktadır.

It was an inside job. - İçeriden birinin yardımıyla işlenmiş bir suçtu.

suç
committing crime
suç
the offense
suç
an offense
suç
criminal offense
suç
criminalizing
suç
misdemeanour [Brit.]
suç
offense, blameworthy act
suç
guilt

He was guilty of making a mistake. - O, bir hata yapmaktan suçluydu.

He was found guilty of murder. - O cinayetten suçlu bulundu.

suç
transgression
suç
crime, offence, offense, fault, guilt; criminal
suç
delict
suç
offence [Brit.]
suç
irregularity
suç
criminality
suç
misdeed
suç
(Hukuk) crime, offence
suç
delinquency

The increase in juvenile delinquency is a serious problem. - Çocuk suçluluğundaki artış ciddi bir sorundur.

suç
caper
suç
felony

Have you ever been convicted of a felony? - Sen hiç bir suçtan mahkum edildin mi?

What you're doing right now is a felony. - Şu anda yaptığın şey bir suç.

suç
rap

Rape is a horrible crime. - Tecavüz korkunç bir suçtur.

Rape and sexual assault are crimes of violence. - Tecavüz ve cinsel taciz şiddet suçlarıdır.

suç
absolve
suç
absolution
suç
{i} misdemeanour
suç
malfeasance
Турецкий язык - Турецкий язык
Suçu olmayan, suç işlememiş olan, masum
Suç
cürüm

Cürüm nispeti mütemadiyen fazlalaşıyor. - Suç oranı sürekli olarak artıyor.

suç
Törelere, ahlak kurallarına aykırı davranış
suç
Yasalara aykırı davranış, cürüm
suç
Yasalara aykırı davranış, cürüm: "Casusluk suçundan yakalanıp müebbet hapse mahkûm olmadın mı?"- R. H. Karay
suç
Hukuka aykırı eylem
suçsuz
Избранное