Don't be afraid to make a mistake.
- Hatalar yapmaktan korkmayın.
To make mistakes is not always wrong.
- Hatalar yapmak her zaman yanlış değildir.
Tom had to perform 100 hours of community service.
- Tom 100 saat toplum hizmeti yapmak zorundaydı.
As a first-aider, Tom is morally obligated to perform CPR on someone who's had a heart attack.
- Bir ilk yardım görevlisi olan Tom, kalp krizi geçiren birisi üzerinde manevi olarak CPR yapmakla yükümlüdür.
My father practices medicine.
- Babam doktorluk uygulaması yapmaktadır.
It takes years of practice to play the piano well.
- Piyanoyu iyi çalmak için, yıllarca pratik yapmak gerekir.
He usually wants to practise his English on me.
- O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
I want to practise my English.
- İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
She may have gone out to do some shopping.
- O biraz alışveriş yapmak için dışarı gitmiş olabilir.
I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
- Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
One of the most important things you have to do right now is to carry out the plan.
- Şu anda yapmak zorunda olduğun en önemli şey planı uygulamaktır.
The astronaut had to conduct many experiments in the space shuttle.
- Astronot uzay mekiğinde birçok deneyler yapmak zorunda kaldı.
Tom was able to accomplish everything he'd set out to do.
- Tom yapmak için başladığı her şeyi başarabildi.
I think Tom could accomplish just about anything he decides to do.
- Sanırım Tom yapmak istediği bir şeyi başarabilirdi.
It took many years to build it.
- Onu yapmak yıllarımı aldı.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth.
- Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık.
I'm not prepared to do that.
- Onu yapmak için hazır değilim.
I need a little more time to prepare.
- Hazırlık yapmak için biraz daha zamana ihtiyacım var.
This discovery opened up the floodgates to research and led to the establishment of the discipline as a legitimate field of inquiry.
- Bu keşif araştırma yapmak için bent kapaklarını açtı ve soruşturmanın meşru alanı olarak disiplin kurulmasına neden oldu.
To be successful, you have to establish a good plan.
- Başarılı olmak için iyi bir plan yapmak zorundasın.
Sami was forced to make an emergency landing.
- Sami acil iniş yapmak zorunda kaldı.
Tom had only one chance to get things right.
- Tom'un işleri hatasız yapmak için tek şansı vardı.
Tom gets to do anything he wants to do.
- Tom yapmak istediği şeyi yapmak için alır.
The last thing we want to do is to forget to pay our bills.
- Yapmak istediğimiz son şey faturalarımızı ödemeyi unutmaktır.
Don't forget we have to do our homework.
- Ödevimizi yapmak zorunda olduğumuzu unutma.
It's actually very easy to do.
- Aslında yapmak çok kolay.
He probably meant that people go to demonstrations just to show up instead of actually protesting.
- O, muhtemelen insanların gerçekten protesto yapmak yerine sadece boy göstermek için gösterilere gittiklerini kastediyordu.
I think we should ask Tom how much sugar we need to make cookies.
- Bence Tom'a kurabiye yapmak için ne kadar şekere ihtiyacımız olduğunu sormalıyız.
Tom's favorite thing to do was cooking.
- Tom'un yapmak için en sevdiği şey yemek pişirmeydi.
Tom is very committed to doing that.
- Tom onu yapmak için çok kararlıdır.
How much does it cost to make a T-shirt?
- Bir gömlek yapmak kaça mal olur?
Apart from the cost, it will take long to build the bridge.
- Köprü yapmak, maliyetin dışında, uzun sürecektir.
The last thing I want to do is cause you any more pain.
- Yapmak istediğim son şey size daha fazla acıya neden olmamdır.
The last thing I want to do is cause you any problems.
- Yapmak istediğim son şey size herhangi bir soruna neden olmak.
We're about to have a meeting.
- Bir toplantı yapmak üzereyiz.
I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
- Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
Whose turn is it to deal?
- İş yapmak için kimin sırası?
I've turned off most of the lights to save power.
- Enerji tasarrufu yapmak için ışıklardan bazılarını kapattım.
We have to do the work in a day.
- Biz işi bir gün içinde yapmak zorundayız.
I had to work overtime yesterday.
- Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
He'll have to do without a gun.
- O, bir silah olmadan yapmak zorunda kalacak.
Tom doesn't seem to want to have anything to do with me.
- Tom benimle herhangi bir şey yapmak istiyormuş gibi görünmüyor.
Tom appears to have achieved what he set out to do.
- Tom yapmak için başladığı işi başarmış gibi görünüyor.
I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
- Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
Some of the students like to draw pictures.
- Öğrencilerden bazıları resim yapmaktan hoşlanırlar.
You're going to have to pay for the repair.
- Tamir için ödeme yapmak zorunda kalacaksın.
This house needs so many repairs, it would be easier to tear it down and build a new one.
- Bu evin çok fazla onarıma ihtiyacı var, onu yıkmak ve yenisini yapmak daha kolay olacaktır.
Tom was able to accomplish everything he'd set out to do.
- Tom yapmak için başladığı her şeyi başarabildi.
Ken finally accomplished what he set out to do.
- Ken sonunda yapmak için yola çıktığı şeyi başardı.
Do you wish to make any other transaction?
- Başka bir işlem yapmak ister misiniz?
Nowadays, cryptography is often used to make online communications and transactions more secure.
- Günümüzde, kriptografi genellikle online iletişim ve işlemleri daha güvenli yapmak için kullanılır.
I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
- Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
I have to dry my hair, put on makeup and get dressed.
- Saçımı kurulamak, makyaj yapmak ve giyinmek zorundayım.
It is easier to make plans than to put them into practice.
- Planlar yapmak onları uygulamaya koymaktan daha kolaydır.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
He was awarded a scholarship to do research for the foundation.
- O, vakıf adına araştırma yapmak için bir burs kazandı.
How do you manage to find time to do that?
- Bunu yapmak için zaman bulmayı nasıl başarıyorsunuz?
How do they manage to find time to do that?
- Onu yapmak için zaman bulmayı nasıl başarıyorlar?
We'll also have to create a separate smoking section, won't we?
- Biz ayrıca ayrı sigara içme bölümü yapmak zorunda kalacağız.
In other words, we create time, we are time-makers, and we create it in order to do whatever we want to.
- Başka bir deyişle, biz zaman yaratırız, biz zaman yapıcılarıyız ve biz zamanı istediğimizi yapmak için yaratırız.
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
To make mistakes is not always wrong.
- Hatalar yapmak her zaman yanlış değildir.
Many, if not most, professional translators only translate into their native language.
- Çoğunluğu değilsede, çok sayıda profesyonel çevirmen sadece kendi ana dillerine çeviri yapmaktadırlar.
I always wanted to be a professional singer.
- Şarkıcılığı hep meslek olarak yapmak istemişimdir.
Tom is working toward a master's degree in engineering.
- Tom mühendislik dalında mastır yapmak için çalışıyor.
Let's get out for a while to take a walk.
- Yürüyüş yapmak için bir süre dışarı çıkalım.
I want to take a bath.
- Ben bir banyo yapmak istiyorum.
I'm looking for a place to work out.
- Antrenman yapmak için bir yer arıyorum.
I had some things to work out.
- Antrenman yapmak için bazı şeylerim vardı.