büyüyüp

listen to the pronunciation of büyüyüp
التركية - الإنجليزية
grow to
büyü
magic

I'll use magic on him and turn him into a frog. - Ona büyü yapacağım ve bir kurbağaya çevireceğim.

Not every lamp is magic. - Her lamba büyülü değildir.

büyü
{i} sorcery

There is sorcery behind this, said a sinister voice coming from the crowd. - Kalabalıktan gelen uğursuz bir ses Bunun arkasında büyücülük var dedi.

büyü
spell

Tom had a coughing spell. - Tom'un öksürük büyüsü vardı.

Her beauty cast a spell over him. - Onun güzelliği onu büyüledi.

büyüyüp sığmamak
grow out of
büyüyüp sığmamak
grow away from
büyü
charm

She is a charming woman. - O büyüleyici bir kadındır.

They were all charmed by her song. - Onların hepsi onun şarkısı tarafından büyülendi.

büyü
fascination

Studying languages is my biggest fascination and hobby. - Dil öğrenmek benim en büyük tutkum ve hobimdir.

birdenbire büyüyüp yayılma
mushroom growth
büyü
enchant

The wizard enchants the castle, protecting it from harm. - Sihirbaz zarardan korumak için şatoyu büyülüyor.

Mary's explanations enchanted me and desolated me all at once. - Mary'nin açıklamaları beni büyüledi ve birdenbire beni üzdü.

büyü
occultism
büyü
weird
büyü
conjure
büyü
theurgy
büyü
crescere
büyü
voodoo
büyü
{i} witchcraft

Mary was accused of practicing witchcraft. - Mary, büyü uygulama konusunda suçlanıyordu.

The pentagram is an important symbol in witchcraft. - Beş köşeli yıldız büyücülükte önemli bir semboldür.

büyü
conjuration
büyü
voodooism
büyü
incantation
büyü
bewitchment
büyü
enchantment
büyü
black art

Tom is a practitioner in the black arts. - Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.

büyü
hex
büyü
grow up

When I grow up, I want to be an English teacher. - Büyüyünce, bir İngilizce öğretmeni olmak istiyorum.

I want to be a pilot when I grow up. - Büyüdüğüm zaman bir pilot olmak istiyorum.

büyü
sortilege
büyü
{f} grown up

His children have grown up. - Onun çocukları büyüdü.

Tom can see the many weeds that had grown up around the house. - Tom evin etrafında büyümüş olan pek çok yabani otları görebiliyor.

büyü
bewitchery
büyü
grow

You must not smoke till you grow up. - Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.

He is going to be a doctor when he grows up. - O, büyüdüğünde doktor olacak.

büyü
spells

I don't believe in spells and charms. - Büyülere ve cazibelere inanmıyorum.

Tom has a lot of dizzy spells. - Tom'un birçok baş döndürücü büyüleri vardır.

büyü
put spell
büyü
hoodoo
büyü
the black art

Tom is a practitioner in the black arts. - Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.

büyü
magic, spell, incantation, sorcery, charm
büyü
(hint) Maya
büyü
glamor

She's a glamorous girl. - O büyüleyici bir kız.

büyü
witchery
büyü
medicine

There's a big bottle of aspirin in the medicine cabinet. - Ecza dolabında büyük bir şişe aspirin var.

Grandmother believes that Chinese medicines are the best. - Büyükanne, Çin ilaçlarının en iyi olduğuna inanıyor.

büyü
romance
büyü
glamour [Brit.]
büyü
obeah
büyü
witching
büyü
{i} glamour
büyü
art

Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life. - Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.

Great artists have no country. - Büyük sanatçıların vatanı yoktur.

büyü
burgeon
التركية - التركية

تعريف büyüyüp في التركية التركية القاموس.

BÜYÜ
(Osmanlı Dönemi) Cin gibi manevî varlıklar aracılığı ile insan veya başka varlıklar üzerinde etki meydana getirme işi. Dinimiz büyücülerin şerrinden, kötülüklerinden Allah'a sığınmamızı emreder. Müslüman büyücülük yapmaz
büyü
Karşı durulmaz güçlü etki: "Ondan tüten görünmez bir büyünün içinde titriyorum."- Y. Z. Ortaç
büyü
Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların başvurdukları gizli işlem ve davranışlara verilen genel ad, afsun, sihir, füsun, bağı: "Akkız Ana, Hasan'a gönül vermenin bir büyü olduğunu, ne kadar anlatmışsa da kâr etmemiş."- H. E. Adıvar
büyü
Karşı durulmaz güçlü etki
büyüyüp
المفضلات