içermek

listen to the pronunciation of içermek
Türkçe - İngilizce
contain

This dictionary contains a lot of information. - Bu sözlük pek çok bilgi içermektedir.

This dictionary contains about 40,000 headwords. - Bu sözlük yaklaşık 40.000 madde başı sözcük içermektedir.

include

Foods rich in vitamin E include dark-green, leafy vegetables, beans, nuts and whole-grain cereals. - E vitamini bakımından zengin gıdalar koyu yeşil yapraklı sebzeler, fasulye, sert kabuklu yemişler ve tam taneli hububatları içermektedir.

The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars. - İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir.

comprise
involve
to include, to contain, to comprise, to cover, to involve, to embrace, to embody
incorporate
encapsulate
enclose
embody
take something in
count in
apply
take in
encapsule
feature
count
subsume
cover
implicate
inclose
incapsulate
(Hukuk) cover, incorporate
imply
log. to imply
span
to include, contain
store
number
apply to
carry
embrace
içermek (birini)
take someone in
içerme
including
içer
comprise
içer
{f} involved
içer
contain

I addressed the envelope containing the invitation. - Davet içeren zarfın üstüne adres yazdım.

His speech contained many fine phrases. - Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.

içer
involve

Investing in stocks involves risk. - Hisse senetlerine yatırım yapmak risk içerir.

I'm sure there's an option that doesn't involve a bribe. - Rüşvet içermeyen bir seçenek olduğuna eminim.

içer
include

Tom's duties include raking the leaves. - Tom'un görevleri yaprakları tırmıkla toplamayı içermektedir.

This financial audit also includes an evaluation of the company's assets. - Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.

içer
{f} included

The exam included mathematics, physics and chemistry. - Sınav matematik, fizik ve kimyayı içeriyordu.

The uncut version of the DVD only included one extra scene. - DVD'nin kesilmemiş versiyonu sadece bir tane ekstra sahne içeriyordu.

içerme
{i} consisting of
içerme
subsumption
içerme
{i} comprising
içer
comprising

The Kalmar Union, comprising Sweden, Denmark and Norway, broke apart in 1523. - İsveç, Danimarka ve Norveç'i içeren Kalmar Birliği, 1523'te ayrıldı.

içerme
inclusion of
değerli maden içermek
assay
fosfatla içermek
phosphatize
hata içermek
contain error
içerme
containment
içerme
inclusion, containing
içerme
log. implication
içerme
inclusion
içerme
implication
şiddet içermek
contain violence
Türkçe - Türkçe
İçine almak, içinde bulundurmak, ihtiva etmek: "Yarım Adam adlı romanı ise kültür yoğunluğu içeren değerli bir denemedir."- H. Taner
İçine almak, içinde bulundurmak, ihtiva etmek
Bir şey, başka bir şeyin varlığını gerektirmek, biri ötekini ister istemez düşündürmek, tazammun etmek
içerme
İçermek işi, tazammun, ihtiva
İçermek
tazammun etmek